Bir insan vücudunda yaklaşık 40 trilyon hücre bulunur. 

İşte bu hücreler, zaman içinde oluştukları organın içinde büyür ve bölünerek çoğalırlar. Bu hücrelerden bazıları ömür sürelerini doldurduklarında kendi kendilerini yok eder. Bunlara halk arasında 'iyi huylu hücre' denir. Ömür sürelerini doldurmalarına rağmen, kendi kendilerini yok etmeyen ve etmemekte direnen hücreler de var. Bunlara da yine halk arasında 'kötü huylu hücre' denir. 

Yani genel anlamıyla 'kanser' hücre...

Kanser hücrelerinin farklı bir davranış şekli vardır. Kanser hücreleri ömürleri dolduğunda kendilerini yok etmezler. İhtiyaç olmadığı halde, durmadan bölünüp çoğalmaya devam ederler. Bu çoğalmayla oluşan kalabalığa da 'tümör' adı verilir. İşte bu tümör büyüdükçe, çevresindeki dokuları da uyararak büyümesini devam ettirir. Kendisine besin ve oksijen sağlayacak kan damarlarının da oluşturulmasını sağlar. Büyüyen tümör zamanında önlem alınmazsa, kendini çevreleyen dokulardan dışarı taşar ve yakınında bulunan tüm organları işgal eder. Zamanla kan veya lenf damarlarını da ele geçirir. Bu kez sınırlarını genişleten kanser hücre, başka organlara da giderek yerleşir, çoğalır ve yeni yeni tümörler oluşturur.

Tekrar başa dönelim.

Ne demiştik? Bir insan vücudunda yaklaşık 40 trilyon hücre bulunur. İşte kanser hücre bu 40 trilyon hücrenin tamamını ele geçirdikten sonra sonuç?

İnsan vücudunu yok eder, öldürür...

Peki en kestirme çare nedir?

Erken teşhis, erken müdahale. Yani kanser hücrelerinin oluşturduğu o tümörleri, kitleleri daha fazla çoğalmadan yok etme.

Eğer bunu yapmazsanız insan genç-yaşlı, kadın-erkek, ne 40 günlük, ne 3 aylık, ne de 70 yıllıkmış inanın tanımaz...

Öldürür... Yok eder!

İşte bugün yaşanan bazı kanserojen olayların da ana sebebi budur. Ömür sürelerini doldurmalarına rağmen, kendi kendilerini yok etmeyen ve etmemekte direnen kanser hücreleri, vücuttan tümör şeklinde koparıp atmak...

Olay bu kadar net...