Bizim insanımızın çok kötü bir huyu var. Eleştirmekle hakaret etmek arasındaki ayrımı bir türlü yapamıyorlar.

Sosyal medyada çok kez karşımıza çıkıyor zaten.  Aslında niyet eleştirmek; ama deneyim, bilgi, tecrübe, yaşanmışlık az olup kelime dağarcığı da buna yetmeyince, iş hakaret etmeye kadar varıyor. Yetmiyormuş gibi bir de iş tehdite kadar varınca; bedelini de ağır ödüyor haliyle.

O yüzden Türkiye'de en çok eleştirilen kesim, genellikle gazeteciler olur.

Neden?

Ön plandadırlar çünkü.  

Bazı gazeteciler vardır. 

Onlar da, ön planda olan gazetecileri eleştirirler.

Ee peki bu neden?

Ee ön planda olanın, önüne geçmek için.

Onlara lazım olan tek şey, sadece bir kurbandır.  

Bu kez seçtikleri isim, CNN Türk Muhabiri Fulya Öztürk oldu.

Kurban yerine koydular.

Yok öyleydi, yok böyleydi, yok şunu demeliydi, bunu dememeliydi vesaire.

Yahu size ne?

Bana göre çok başarılı.

Adana'nın Seyhan'ından çıkmış; Marmara'dan mezun olmuş. Çalışmış çabalamış, kendi yolunu tırnaklarıyla kazıya kazıya kendisi açmış bir gazeteci. 

En bilinenlerini söylüyorum.

Beş sene önce Çorlu'da bir tren faciası yaşanmış, Fulya Öztürk orada.

Elazığ'da deprem olmuş, Fulya Öztürk orada.

Azerbaycan-Ermenistan savaşa girmiş, Fulya Öztürk orada.

Rusya Ukrayna'ya savaş açmış, Fulya Öztürk orada.

6 Şubat depremlerini yaşadı bu ülke. Yine Fulya Öztürk orada.

Bazıları Beşiktaş'tan Beylikdüzü'ne, Çankaya'dan Polatlı'ya, Ordu'dan Akkuş'a gitmeye üşenirken yahu kalkmış Arakan'a, Etiyopya'ya, Somali'ye gitmiş. Herşeyi geçtim. Çalıştığı kurum CNN Türk, eğer bu işin altından kalkamayacak birisi olduğuna inansa, gönderir mi o bölgelere? 

Niye eleştirirsiniz? 

Tek derdiniz öne çıkanın, önüne geçmek. İlle de bir kusur bulacaksınız ya!

Kimse de çıkıp demiyor ki; yahu Fulya bizim kızımız. Aferin O'na, helal olsun. Açıkçası 6 Şubat'taki Kahramanmaraş depremlerinde yaptığı yayınlarından ötürü ben kendi kendime dedim; 'Helal olsun ne gecesi var, ne gündüzü' 

Dedim yani...

Arkadaş başarı varsa takdir etmeyi bileceksiniz.  

Hem izleyeci olarak, hem meslektaş olarak, hem vatandaş olarak, hem de işvereni olarak. Eğer yapılan bir işte başarı varsa takdir de edeceksiniz, taltif de; ki daha büyük başarıları gelsin. Azmi yükselsin, küsmesin, kırılmasın, hevesi kaçmasın değil mi? 

Ama yok, O ön planda, ille de eleştireceksin. 

Yahu niye? Bi tık daha öne çıkabilme çabası. 

Oturduğunuz yerden elinizdeki 80 bin liralık telefonla veya klavye başında ön plana çıkmaya çalışacağına, kalk git Fulya Öztürk'ün olduğu yere. Orada yaptığın işlerle sen de ön plana çık değil mi?  

Niye oturduğun yerden, oturmayıp türlü başarılara imza atanı karalamaya çalışırsın? 

Bakın biraz kendimden bahsedeyim. 

Ben de bir dönem Doğan Haber Ajansı'nda çalıştım. 2001 ve 2012 yılları arasında, 11 yıl. 

Peki nerelere gittim? 

Benim öyle Fulya Öztürk gibi Azerbaycan'dı, Rusya'ydı, Ukrayna'ydı şanslarım olmadı. Doğan Grubu'nda çalışırken iş için gittiğim tek sınır ötesi ülke Gürcistan'dı. O da, Gürcistan-Türkiye sınırında sınırlı kaldı. 

Sınırı geçtik, haberi yaptık döndük geriye. 

Ama mesela Rusya Devlet Başkanı Putin'i en yakından takip eden Türk gazeteciler arasında yer aldım. Yakından derken gerçekten yakından, birkaç adım gerisinden hem de. 2005 yılıydı sanırım. Bugünkü Ordu Büyükşehir Belediye Başkanımız Dr.Mehmet Hilmi Güler, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı'ydı. O'nun imzasını taşıyan Mavi Akım Projesi'nin resmi açılışına katılmak için Çarşamba Havalimanı'na zor sığan, o devasa uçağıyla gelmişti Samsun'a Putin. Dönemin İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi de vardı. 

Bana da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i takip etme görevi verilmişti. Akredite olmamıza rağmen yetmedi, kırk türlü sorgulamadan geçirilmiştik. Vallahi ne Rusça bilirim, ne Rusya'ya gitmişliğim var. Çok akıcı bir şekilde Türkçe bilen bir Rus görevli sayesinde sorularımızı da sormuştuk, özel röportajımızı da yapmıştık, o gizemli uçağın belli bir kesimine kadar da gezdirilmiştik. Layıkıyla, fazlası var eksiği yok dedirtecek bir şekilde işimizi başarıyla tamamlamıştık. Hatta program bitişinde uçağı da gökyüzünde gözden kayboluncaya kadar da takip etmiştik.

Şimdi işin benimle ilgili olan kısmını niye anlattım?

O dönem, o Doğan Haber Ajansı'nın yetkilileri 'Bu adam bu işi beceremez' diye düşünmüş olsaydı, gönderirdi Ankara'dan İstanbul'dan başka bir adamını. Sen de O'nu takip et derlerdi. Demek ki, yapabileceğimize inanmışlar.

Fulya Öztürk de öyle. Koskoca CNN Türk, 'Fulya bu işi yapamaz' diye düşünse, O'nu oradan oraya gönderir mi? 

Demek ki, neymiş? Bir başarı varmış.

Ben şahsen Fulya Öztürk'ü tanımam. İsmen bilirim, o beni hiç bilmez mesela. Haliyle övgülerime de ihtiyacı hiç yok. Eğer haber amaçlı Türkiye'nin sıfır noktasına gittiyse, orada O'na yardımcı olacak, yol gösterecek, neleri görüntüleyip, neleri söylemesi gerektiği noktasında temkinlerde bulunacak bir sürü komutan da vardır. 

O yüzden işi; işi bilene bırakın derim ben. Fulya Öztürk, işini bilir. 

"Az önce konuştuğumuz tim araziye çıktı" demesi, inanın kontrollü bir anonstur. Kontrollü bir haberciliktir. Nitelikli bir haberciliktir. Başarı kokar. Dedim ya; pervasızca yapılan eleştiriler önde olanın, önüne geçme çabasından başka bir şey değildir. Bi daha söylüyorum övgülerime ihtiyacı yok, ama fırsatım olsa inanın tebrik ederim.  

Bakın benim bir dönem birlikte çalıştığım, birlikte çalışmaktan da onur duyduğum, çok sevdiğim, hem gazeteci, hem televizyoncu bir ağabeyim var. Orduludur kendisi. O'nun da geçmişte ATV'de izleri vardır. Babürhan Cörüt. Hem mesleki tecrübesi, hem de kişiliğiyle örnek aldığım isimlerden biridir. 

O'nunla zaman zaman hep şu konuyu tartışırdık. 

Haber mi önde olmalı? Yoksa haberci mi?

Haber önde olursa, başarılı işlere imza atılır. Haber ses getirir, Dünya'da karşılık bulur. Habercisi geri planda kalır, bir süre sonra da unutulur gider. Eğer haberci önde olursa, yine başarılı işlere imza atılır. Haber yine ses getirir, Dünya'da karşılık bulur. Habercisi de unutulmaz. 

Dünya'nın en güzel çiçeklerinden biridir gül, ancak O'nun da dikeni vardır. Haliyle katlanmak gerekir. Fulya Öztürk, bu isimlerden biridir. Haberi de önde, habercisi olarak kendisi de. Haliyle arazide, bölgede, yerinde, birebir canlı canlı yaşayarak yapılan haberleri, haberciliği veya başarıları çekemeyenler elbette olacaktır. 

Düşünün ya...

Koskoca Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, "Fulya bizim kızımızdır" diyor. Yarın Fulya Azerbaycan'a gitse, törenle karşılanacak neredeyse.  

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Fulya Öztürk'e; "Fulya" diye ismiyle hitap ediyor. Bu ülkede Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisine ismiyle hitap etmesini isteyen, bunun için de kırk takla atabilecek kaç kişi var biliyor musunuz? 

İşi bilen varken, her zaman bilenden daha çok bilen rolü kesen, o sözde bilgeler de maaselef hiç hayatımızdan eksik olmayacaktır. 

Zaten çıkın sokağa...

Herkesin en çok bildiği üç konu; spor, siyaset ve gazeteciliktir. 

Bir bakmışsınız herkes siyasetçidir. Ülke yönetmeye taliptir. O kadar kolay olsa, bu ülkeyi yöneten 20-22 yıldır başta olur muydu? Bu iş bir tecrübe ister, bir deneyim, bir duruş ister. Bir ağırlık ister. 

O kadar kolay olsa; ayağına her top değen bir Arda Güler, bir Messi, bir Maradona, Ronaldo, Zidane, Platini olurdu. 

Eline her top değen bir Eda Erdem olurdu. Ordulu Gizem olurdu, bir Vargas, bir Ebrar, bir Cansu, bir Zehra Güneş olurdu. 

Eline her kalem alan, bir mikrofon, bir fotoğraf makinesi, bir kamera alan da; gazeteci olurdu değil mi?        

Ekran herkesin işi değil. 

O yüzden; bırakın herkes en iyi bildiği işi yapsın. 

Daha çok genç. Geleceği de çok parlak. 

O yüzden emeğine, yüreğine sağlık Fulya Öztürk, derim ben vesselam...