Koronavirüs'ün küresel takibinde ilk başlarda ABD'de bulunan Johns Hopkins Üniversitesi (JHU) Sistem Bilimi ve Mühendisliği Merkezi (CSSE) tarafından yayınlanan COVID-19 Gösterge Tablosu'nu takip ediyorduk. 

İsteyenler benim gibi yine global izlemeyi buradan yapabilir. Ancak, Johns Hopkins Üniversitesi'nin verilerini yeterli veya gerçekçi bulmayanlar, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi'nin Koronavirüs (COVİD-19) Dünya Haritası'ndan son durumu takip edebilir. 

TÜRKİYE DÜNYA GENELİNDE 7'NCİ SIRADA

Biz de bu verileri Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi'nin Koronavirüs (COVİD-19) Dünya Haritası'ndan ele alalım. Vaka sayısı bakımından 31.1 milyon eşiğindeki ABD birinci, 13.1 milyon eşiğindeki Brezilya ikinci, 13.2 milyon eşiğindeki Hindistan üçüncü, 5.1 milyon vaka sayısı ile Fransa dördüncü, 4.5 milyon vaka sayısı ile Rusya beşinci, 4.3 milyon vaka sayısı ile İngiltere altıncı sırada yer alırkan çok az bir farkla Türkiye italya'nın önüne geçti. Türkiye'de 10 Nisan itibarı ile 3 milyon 745 bin 657 kayıtlı vaka varken, İtalya'da ise 3 milyon 736 bin 526 vaka bulunuyor. Akabinde İspanya, Almanya, Polonya, Kolombiya, Arjantin, Meksika, İran diye devam ediyor.

1.4 MİLYARLIK ÇİN'DE VAKA SAYISI 102 BİN, ÖLÜM SAYISI İSE 4 BİN 800

Peki Çin?

Bu işi Dünya'ya musallat eden Çin nerede? Hemen söyleyeyim. 

Dünya genelinde 89'uncu sırada. 1 milyar 400 bin nüfusa sahip Çin, Vuhan'dan bütün Dünya'ya bu COVİD-19'u musallat eden Çin 89'uncu sırada ve kayıtlı vaka sayısı sadece 102 bin 872. Ölüm sayısı ise sadece 4 bin 850.

Bu da, yine benim en başından itibaren savunucuğunu yaptığım virüsü bulanın antivirüsü hazırdır fikrimi doğduluyor. Çünkü bunu ister bir biyolojik savaş olarak adlandırın, ister bir biyolojik dönüşüm olarak adlandırın. Her ne derseniz deyin, bu küresel ilaç firmaları tarafından Çin'in veya Çin'den başlatılan bir tür savaştır. 

Resmi rakamlar ortada. Küresel sağlık ve medikal firma sahiplerinin 1 yılda servetlerine 4 trilyon doların üstünde servet kattıkları bir maalesef acı bir gerçek.
 
Peki bu servetin artması için ne yapmak lazım? 

Bu pandeminin mümkün olduğunca uzun süre devam etmesi. 

PANDEMİDE TÜRKİYE'NİN DURUMU

10 Nisan itibarı ile Türkiye'de kayıtlı 40 milyon 994 bin 845 kişiye Koronavirüs testi yapıldı. 3 milyon 745 bin 657 kişide virüse rastlandı. Toplam 33 bin 454 kişi hayatını kaybetti. 3 milyon 268 bin 678 kişi ise tedaviye pozitif yanıt verdi ve iyileşti. Ağır yoğun bakım üniteleri doluluk oranımız ise yüzde 33'lerde. Sadece 9 Nisan'da kayıt altındaki 253 kişi daha hayatını kaybetti.    

KISITLAMALAR BEL BÜKÜYOR

Türkiye'de özellikle Türk medyası, gazeteler, televizyonlar, internet haber sitelerinin üzerinde durduğu tek konu ise özellikle Ramazan ayında en az 3 hafta tam kapanma isteği.

Peki nedir bunun arkasındaki gerçek? Başka bir ülke olsa yorum yapardım, ama bilimsel bir titre sahip olmadığım için bu konuda yorum yapmayacağım. Ancak görünün net bir şey var. Kapanma ister tam zamanlı, ister yarı zamanlı yüzde yüz çözüm değil.

Diyelim ki; Ramazan ayında 21 gün tam kapanma kararı alındı. O halde 21 gün topyekün olağanüstü hal ilan edilmeli. Çünkü 21 gün çalışmayan bir iş yeri, kalan 9 günde para kazanamadan işyeri kirasını ödemek zorunda. Haliyle, bu durumda kiralayanların da bu durumda 21 günlük fedakarlık yapması gerekiyor. Bu sadece tek başına basit bir örnek. Çoğaltmak istenirse bu sayfalar almaz.

Demek istediğim; 21 gün tam kapanma demek, ekonomik olarak insanların ocağına incir ağacı dikmek demek olur. Kimse kusura bakmasın, bir markete girip çıkıyorsunuz minimum 100 TL gidiyor. Evine eşinin çocuğunu istediği alamadan giden bir adamın, huzuru kaçıyor, yuvası yıkılıyor. 

Bunu dışarıdan izleyen değil, en iyi yaşayan bilir.

PEKİ ÇÖZÜM NE OLMALI?

Türkiye genelinde eğer fırsat bulabilirseniz inceleyin veya sorun soruşturun, 65 yaş üzeri vakaların ölüm oranında ciddi bir düşüş var. Bunun yanında entübe olmuş 65 yaş altı ve 25 yaş üstü vakalarda ise ölüm oranları artmaya başladı.

Peki bu neyin yanıtıdır?

Buna yanıt vermek için akademik bir titr veya bilim adamı kimliğine sahip olmaya gerek yok. Hiç şüphesiz aşının etkisinin en büyük kanıtıdır bu.

Zaten akademik titr sahibi insanlar da, en büyük kanıtı Ordu'da bunun. Artık bu saatten sonra bırakın bilimsel tespitler yapmayı, gazete ve televizyonlara yaptıkları garip saçma salam açıklamalarla kendi popülasyonlarını arttırmanın peşine düşmeye başladılar. Onlar için de fırsat bu fırsat zaten...

Dolayısıyla şahsen benim en baştan itibaren savunuculuğunu yaptığım tek unsur, aşılama çalışmalarının 2 kat, hatta mümkünse 3-4 kat daha hızlandırılması. Bu virüsün ne olduğu, virüse karşı üretilen aşının içeriğinde neler olduğu artık belli. Bundan yola çıkarak Türkiye'nin mutlaka ve mutlaka farklı bir marka veya isim altında kendi yerli ve milli aşısını kullanılabilir hale getirmesi gerekiyor. 83 milyonluk ülkemizin, en az 4'te 3'ünün aşılama çalışmaları tamamlanmış olsa biz ülke olarak bu işin üstesinden gelebiliriz.

Zaten ondan sonrasında da hepimizin bildiği bir söz geçerdi, tedbiri al, takdiri Allah'a bırak...