ANKARA - Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM grup toplantısında, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u 29 Mayıs 1453'te fethettiğini hatırlattı. Osmanlı Devleti'ni bir İmparatorluğa dönüştüren Fatih Sultan Mehmet'in zeki, çalışkan, bilime, tarihe ve felsefeye önem verdiğini söyledi. Fatih'in özel bir kütüphanesi olduğunu ve burada Türkçe dışında Latince, Yunanca, Farsça, Arapça eserler olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: 
"OTOMOBİLLERİ DENİZDE YÜRÜTÜYOR"

"O aynı zamanda 'Avni' mahlası ile şiirler yazardı. Sanatı ve sanatçıyı severdi. Bellini'yi İtalya'dan getirtti portreler yaptırdı. Ali Kuşçu, matematikçi, astronomi bilginiydi, onun İstanbul'da kalarak bilgi üretmesini sağladı. 500'ün üzerinde mimari esere imza attı. Müthiş yaratıcı bir zekaya sahipti, İstanbul'un fethinde gemileri karadan denize yürüttü. Olağanüstü zeki ve bir devleti imparatorluğa dönüştürdü. O dönem tabii Fatih Sultan Mehmet ilk üniversitelerin kuruluşunu da imza attı. O İstanbul, şimdiki İstanbul. 30 yıldır yönetilen bir İstanbul, yeni İstanbul'da Fatih'den daha zeki birisi var, çünkü otomobili denizde yürütüyor." 

Konuşmasının bu kısmında dün İstanbul'da yağış sonrası çekilen bir fotoğrafı gösteren Kılıçdaroğlu, "Biliyorsunuz yürütme konusunda çok başarılı. 17 ve 25 Aralık'ta devlet hazinesinin nasıl yürütüldüğünü hep beraber gördük" dedi. Başbakanın ayrıca "Kanal İstanbul Projesi"nden bahsettiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, dün çekilen başka bir fotoğrafa atıfta bulunarak, "Aslında Kanal İstanbul var İstanbul'da. Onun da fotoğrafı var. Buyrun size Kanal İstanbul. 30 yıldır yönetiyorlar İstanbul'u, Fatih'in İstanbul'u, AKP'nin İstanbulu" ifadesini kullandı. 

"BUNLAR İSTANBUL'U RANT KAPISI HALİNE GETİRDİ"

Fatih'in, "İstanbul'un güzelliğine halel gelmesin" diye Haliç'in çevresinde koyun otlatmayı bile yasakladığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: 

"Bunlar İstanbul'u rant kapısı haline getirdiler ve sonuçta böyle bir İstanbul çıktı ortaya. 'Yağışlar fazla olmuşta o nedenle böyle bir olay gerçekleşmiş.' Ayamama Deresi oldu ders almadınız, yağmurlar sadece orayı basmadı ki pek çok yeri bastı. Ama hiçbir önlem almadınız, o nedenle farklı bir İstanbul'la karşı karşıyayız. Aynı zamanda kendisi bir mucit. Ne özellikleri vardı Erdoğan'ın? Jinekoloktu, Merkez Bankası uzmanı, iyi bir ekonomist, iyi bir psikolog, vantrolog ve en sonunda da bir mucit. Mucit, deniz dolmuşu. Denizin üzerinde giden dolmuş, yeni mucidimiz bu." 

"MİLLİ İRADE RÜŞVETİ KABUL ETMEDİ"

Yalova'da yenilenen seçimlere de değinen Kılıçdaroğlu, mazbatasını almış bir belediye başkanı olmasına rağmen, Ankara'dan birilerinin devreye girerek, bu seçimlerin iptal edildiğini söyledi. Yalova'ya devletin bütün imkanlarının yığıldığını savunan Kılıçdaroğlu, kendisinin de Yalova'ya gittiğini ve her yerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın fotoğraflarını gördüğünü anlattı. "Belediye başkanı yok orada, Erdoğan'a karşı bir yarış var" diyen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: 

"Devletin bütün imkanları oraya yığılmış. Ama Yalova'ya ve Yalovalılara yürekten teşekkür ediyorum. Milli irade rüşveti kabul etmedi. Dedi ki 'yok arkadaş biz bir sefer oyumuzu kullandık, belediye başkanımızı seçtik, mazbatasını aldı, şimdi sen devletin zoruyla ve baskısıyla ve bütün imkanlarını buraya yığarak, benim oyumu değiştirmek istiyorsun, kusura bakma ben oyumu değiştirmem' dedi. Yalovalılar dik durdular, onurlu durdular hepsine yürekten teşekkür ediyorum." 

Yalovalılar'ın "rüşvete teslim olmadıklarını" belirten Kılıçdaroğlu, Yalovalılar'n Başbakan'ın mitinginde "bir vizyonsuzluk" gördüklerini ileri sürdü. Başbakanın mitingde "üstü kapalı pazar yeri" vadettiğini savunan Kılıçdaroğlu, şunları dile getirdi: 

"Vaade bakın siz, bizim en küçük belediye başkanımız bile üstü kapalı altı otopark olan pek çok pazar yeri yaptılar. Devletin Başbakanı gidiyor oraya, üstü kapalı yapacakmış pazar yerini. Böyle bir vizyona oy verilir mi Allah aşkına? Verilmez tabii, adamın ufku bu. İnatla, dirençle durabilirsek başarıyı elde edebiliriz. Çalışırsak, başarıyı elde edebiliriz. Örgütümüz, belediye başkanımız hepimiz çaba harcadık. Tek tek evlere gidildi, konuşuldu. Güzel şeyler anlatıldı. Neden CHP'ye oy verilmesi gerektiği anlatıldı. Ama buna karşı yine onlar geldiler, yine her türlü karalamayı yaptılar ama Yalova buna teslim olmadı." 

Daha önce "Yalancıdan Başbakan olmaz" dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, bir politikacının eğer halk adına çalışıyorsa, ülkeyi yönetmeye talipse, her koşulda halkına doğruyu söylemesi gerektiğini vurguladı. 

CHP Milletvekillerinin Soma faciası olmadan bir "Araştırma Önergesi" verdiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, Başbakan'ın bu önerge için "içinde Soma sözcüğü yok" dediğini aktardı. Başbakanın önergeyi okumadığını savunan Kılıçdaroğlu, okuduğu zaman Soma sözcüğünün geçtiğini göreceğini söyledi. Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: 

"Ama yalan söylüyor. Bir insan bu kadar kolay yalanı nasıl söyler? İnsanda biraz vicdan, ahlak, Allah korkusu olur. Bugün yine kalkmış, 'Balyoz dolayısıyla CHP milletvekilleri basın toplantısı yapmışlar hiç orada Pensilvanya geçmiyormuş, hiç onlar eleştirilmemiş.' Arkadaşlarım geldiler, raporda bu. Bunu da okumamış, yine yalan söylüyor. Diktatörlerin iki temel özelliği vardır; birincisi korkak olurlar, ikincisi yalan söylerler. Balyoz olayının anlatılmasını bir Salı toplantısında bütünüyle buna ayırmıştım. Yapılan haksızlıkları tek tek anlatmıştım. 'Bizi bizi niye suçluyorsunuz?' diyor. İyi de bu ülkeyi sen mi yönetiyorsun, başka biri mi? Başka birisi yönetiyorsa kendine Başbakan unvanını takma. Yalandan bu ülkeye hayır gelmez, bütün yurttaşlarıma sesleniyorum; yalancıdan Başbakan olmaz." 

"HIRSIZDAN CUMHURBAŞKANI DA OLMAZ"

Salonda bulunan bir kadının "Cumhurbaşkanı da olmaz" demesi üzerine Kılıçdaroğlu, "Yalancıdan başbakan olmaz, elbette yalancıdan cumhurbaşkanı hiç olmaz. Hırsızdan, devleti soyandan cumhurbaşkanı da başbakan da olmaz" diye konuştu. 

"MOR RENGİN PEK ÇOK TONLARI VARDIR"

Bütün inançların ortak temelinin ahlak olduğunun da altını çizen Kılıçdaroğlu, ahlaklı ve imanlı insanların asla yalan söylemeyeceğini ifade etti. "Yalanı söylediğiniz andan itibaren bütün topluma hakaret etmiş oluyorsunuz" vurgusunu yapan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: 

"Erdoğan'ın en tipik özelliği korkak olması ve yalancı olmasıdır. Bugünlerde Yalova seçimlerinden sonra şuna da bir bakın, mor rengin pek çok tonları vardır. Yalova seçiminden sonra mor renginin tonlarını görmek istiyorsanız, Erdoğan'ın yüzüne biraz dikkatle bakacaksınız. Bütün tonları orada göreceksiniz. Hala kalkmış diyor ki 'seçimlerde biz başarılıyız.' 2 milyon oy kaybettin kardeşim, senin dışında oy kaybeden bir parti olmadı, hala diyor 'biz başarılıyız.' Ne dedik? Yalancıdan başbakan olmaz. Ama yalancıdan adam da olmaz." 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in Mardin'de yaptığı konuşmayı değerlendirerek, "Oysa biz bu açıklamayı çok daha önceden beklerdik. Ben merak ediyorum, bu açıklamadan sonra Erdoğan, 'Cübbeni çıkar, sen de gel, gir siyasete' diyecek mi?" dedi. 

Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmasına, Nazım Hikmet'in, "Vasiyet" şiirini okuyarak başladı. 

Ölümünün 51. yıl dönümü olan Nazım Hikmet'in şiir yazdığı, toplumun sorunlarına eğildiği, özgürlüğü ve demokrasiyi savunduğu için büyük acılar çektiğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Ödediği bedeller için hiçbir zaman üzülmedi. O bir Kuvayi Milliyeci'ydi, bir vatan severdi" diye konuştu. 

Toplumun önderleri olan sanatçıların her dönem acı çektiğini, bedel ödediğini belirten Kılıçdaroğlu, bu sayede demokrasi ve özgürlükler konusunda yol katedildiğini söyledi. 

Winston Churchill'in, sanatçının önemine işaret eden ifadelerini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Churchill diyor ki 'Bana (büyük bir Britanya mı yoksa kraliyet donanması mı) diye sorarsanız, ben kraliyet donanmasını isterim. Çünkü bu donanmaya sahip olursam Büyük Britanya'yı kurarım. Bana (kraliyet donanması mı yoksa Shakespeare mi) diye sorarsanız, ben Shakespeare'i tercih ederim. Çünkü Shakespeare gibi bir değere sahipsem, kraliyet donanmasını da Büyük Britanyayı da inşa ederim' diyor. Nazım Hikmet, bizim Shakespeare'imizdir" şeklinde konuştu. 

Nazım Hikmet'in "Beni Anadolu'da bin çınar ağacının altına gömün" vasiyetini anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: 

"Bu vasiyet bana gönderilmiş bir vasiyet değil. 76 milyon yurttaşa bir vasiyet. 76 milyon yurttaşın, bu vasiyetin gereğini yapması lazım. 76 milyon yurttaş, rüzgara karşı yürüyen Nazım Hikmet'i Anadolu'ya getirmelidir. Bana sorarsanız, 'nerede olmalıdır' diye, Gezi Parkı'nda, bir çınar ağacının altında olmalıdır. Neden? Çünkü Gezi eylemlerini anlatan en güzel şiir Nazım Hikmet'e aittir. 

Ne diyordu Nazım, 'Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine...' Gezi'ye gidenler, bir ağaç gibi kendilerini tek ve hür hissetmek istiyorlardı. Her görüşten her yaştan insan vardı. Onlar kavgadan yana değillerdi, barıştan yanaydılar. Kutuplaşmadan değil uzlaşmadan yanaydılar. O nedenle Nazım'ın yeri Gezi Parkı'dır. Bir çınar ağacının altında onun vasiyetini yerine getirmeliyiz. Eğer bunu yapabilirsek, 76 milyon yurttaşın sorumluluğunu da yerine getirmiş oluruz." 

Gezi Parkı eylemlerinin yıl dönümünde bir sıkıyönetim daha yaşandığını savunan Kılıçdaroğlu, "Özgürlükten neden korkuyoruz? Gençlerin elinde karanfil var, 'Al o karanfili elinden. Vur ellerine' diyor. Emin olun, Gezi, Türkiye'de tarihin değiştiği bir tarihtir. Tarihi, dönemi, bakışımızı, ufkumuzu değiştirdiler" dedi. 

Gezi Parkı eylemlerinin birilerini rahatsız ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: 

"Bir diktatör bozuntusunun karizması çizildi. Hala içinde bir kin var. Ne kadar çok insan ölürse o kadar çok zevk alıyor. Kandan, şiddetten bu kadar zevk alan başka bir politikacı yoktur. 21. Yüzyılda nasıl oluyor da kanla beslenen siyasi bir ideoloji oluyor? 

Halka açıkça yalan söyledi. 'Camide içki içiyorlar' dedi, yalan olduğu ortaya çıktı. Niye bunu söylüyor, insanların birbirine düşürmek için. 'Başörtülü bacıma 30-40 kişi birden saldırdı, üstelik 6 aylık çocuğu vardı' dedi. Gerçek ortaya çıktı ki böyle bir şey yok. Merak ediyorum, iç çatışma olsaydı, kavga olsaydı, yüzlerce insan ölseydi, ne kazanacaktın? Bir ülkenin başbakanına yalan söylemek yakışır mı? Yalancıdan başbakan olamaz. 

Kalkıyorsunuz, yalan söyleyerek halkı kışkırtıyorsunuz. Camide içki içildiğini söyledi. Bizim geleneğimizde töremizde vardır, böyle bir mekanda kimse içki içmez. 30-40 kişi bir kadına saldıracak, hiç kimse demeyecek mi 'Beyler ayıp ediyorsunuz. 30-40 kişi bir kadına saldırılır mı?' diye. Bunların görüntülerini yayınlayacaktı, yayınlamadı. 

Bu ülkenin vicdanına seslenmek istiyorum. 76 milyon yurttaşımın vicdanına seslenmek istiyorum. Size açıkça yalan söyleyen bu Başbakan'ın hala arkasında duracak mısınız? Eğer bir ülkenin başbakanı yalan söylerse en azından utanır. Çıkıp milletten özür diler. Bunları söylemedi. Hala yalanın arkasında duruyor. 

Berkin Elvan'ı 'terörist' diye miting meydanlarında takdim etti. 14 yaşındaki bir çocuğa terörist muamelesi yaptı." 

Kemal Kılıçdaroğlu, "Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni teröristi bu" diyerek, Rize'nin İkizdere ilçesi Şimşirli köyünde, HES yapımına karşı eylemde yaralanan Havva Bir'in fotoğrafını gösterdi. Havva Bir'in, söz konusu eylemde, askerlerin müdahalesi sırasında yaralanan bacağının fotoğrafını da gösteren Kılıçdaroğlu, "Başörtülü bir Anadolu kadını. Gezi eylemlerine de katılmıştı. Bu Anadolu kadının başına neler geldiğini anlatacağım" dedi. 

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: 

"Köyde bir HES yapılıyor. sular kesiliyor. Köylü rahatsız. 'Bizim suyumuzu kesmeyin' diyorlar. Kadınlar gidiyor yolun kenarında oturuyorlar. Siz misiniz yolun kenarında oturan? 

Havva Bir şöyle söylüyor: 'Yapılması planlanan santral için, zaten az olan, kendimize yetecek suyumuzu elimizden almak istiyorlar. Yolun kenarında bekliyoruz. Kalkmamız için uyarı yapmadılar. 20 kadın oturma eylemindeydik. Komutanın, 'saldırın' dediğini duydum. Sonra copla bize vurmaya başladılar. Doktor bana rapor verdi. Ben artık askere de polise de güvenmiyorum.' 

Havva Bir, Anadolu kadını, bizim annemiz, bacımız, büyüğümüz. Suyuna sahip çıkmak istiyor. Coplarla dövülüyor. 'Başörtülü bacımıza saldırdılar' diyordu değil mi?' Başörtülü bacımızı ne hale getirdiklerini görüyor mu? 

Seçimlerden önce, 'inşaat yapmayacağız' demişler. Seçimden sonra her türlü darp, cop bu köylülere karşı yapıldı. Üstelik bu sözü Erdoğan, köyün muhtarına veriyor. Zaten diğer Erdoğan da Erdoğan Bayraktar da 10 megavatın altında olan yerlere HES yapılmayacağını söylemişti. Ancak burada yapılan HES, 4,9 megavat. 

Vatandaşlarıma sesleniyorum: Anadolu kadınını gördünüz. Köyünün suyuna sahip çıkmak istiyor. Cop var dayak var zulüm var. Bunlara karşı direnmek hepimizin görevi. Bu soruna sahip çıkmak hepimizin ortak görevi. O zaman bütün Anadolu kadınlarına sesleniyorum. Havva'nın başına gelen sizin başınıza da gelebilir. Hep beraber, bir diktatör bozuntusuna karşı ortak mücadele vereceğiz. 

Dayak var, sopa var, hakaret var, doktor raporu var... Hiç çıkıp demiyor, 'Benim başı örtülü bacıma saldırdılar' diye. Hayatından çok memnun. Onun için, kendisiyle birlikte düşünenler dost, diğerlerinin tamamı ortak düşman. 

Soma'da da onun özel kalem müdürü bir Somalı işçiyi tekmeledi. Kendisi gitti bir Somalı işçiye tokat attı. Milletten özür dilemedi. Bir ülkenin başbakanı kendi vatandaşına tokat atıyorsa, çıkıp bu milletten özür dilemesi lazım. Özür dilemiyorsa onun başbakanlık koltuğunda oturmaması gerekir. Ben bu nedenlerle ona 'diktatör bozuntusu' diyorum." 

Soma'daki maden faciasını anımsatan Kılıçdaroğlu, iktidarın bu olayı, "Allah'ın takdiri" olarak değerlendirdiğini ve bütün suçu dine indirgediğini, aklı kullanmadığını ileri sürdü. Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in ne diyeceğini merak ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Nihayet konuştu. Çok güzel bir konuşmaydı. Bütün camilerde bunun okutulmasını yürekten isterim" dedi. 

Görmez'in söz konusu konuşmasının bir bölümünü okuyan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: 

"Bunları söylemek için bu kadar beklemeye gerek yoktu. Çok daha önceden söylemesi lazımdı. 

Size tipik örnekler vereceğim: 23 Temmuz 2004... Hızlı tren seferlerini başlattılar 41 kişi öldü, 88 kişi yaralandı. Dava zaman aşımına uğradı. 

28 Aralık 2014... Ulurede'de 34 kardeşimiz öldürüldü. Ne oldu? Ailelere para verdiler. Aileler hala faillerin ortaya çıkmasını bekliyor. 

9 Eylül 2009... Ayamama Deresi taştı. 38 kişi hayatını kaybetti, 7 kadın işçi servis minibüsünde öldü. Ne oldu? Hiçbir şey olmadı. 

31 Ocak 2008... Davutpaşa'da, ruhsatsız bir işyerindeki patlama sonucu 20 kişi öldü, 117 kişi yaralandı. Ne oldu? Hiçbir şey.

12 Mart 2012... İstanbul Esenyurt'ta naylon çadırda kalan işçiler çıkan yangın sonucu öldü. Öldükleri gün sigortaları yapıldı. 

17 Mayıs 2010... Zonguldak'ta grizu patlaması oldu. 30 madenci öldü. Suçlu olarak madende ölen 2 maden mühendisi gösterildi. 

5 Eylül 2012... Afyon'da patlama oldu. 25 asker hayatını kaybetti. Askerlerin aileleri hala adalet arıyorlar. 

13 Mayıs 2014... Soma. Bütün bunlardan sonra Diyanet İşleri Başkanı bu açıklamayı yapıyor. Oysa biz bu açıklamayı çok daha önceden beklerdik. Ben merak ediyorum, bu açıklamadan sonra Erdoğan, 'Cübbeni çıkar, sen de gel, gir siyasete' diyecek mi diye."
Editör: TE Bilisim