ANKARA - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bizim kadim tarihimizde utanacağımız, korkacağımız, yüzleşmekten çekineceğimiz hiçbir hadise bulunmuyor. Her hadiseyle yüzleştik ve yüzleşiriz" dedi. 

"GAUCK KENDİSİNİ RAHİP ZANNEDİYOR"
"DEVLET ADAMLIĞININ GEREĞİ NEYSE ONU YAPMAK LAZIM"

Partisinin TBMM grup toplantısında konuşan Erdoğan, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'in açıklamalarına işaret etti. Kendisine "Ülkemizin içişlerine karışılmasına asla tahammül edemeyiz" dediğini aktaran Erdoğan, "Sadece onu orada kullandı. Ne dedi? Yani bu içişlerinize karışmak gibi anlaşılmasın ama... Biz ama ile çok çektik. Onun için bizim ama ile uğraşacak halimiz yok. Onun için devlet adamlığının gereği neyse, onu yapmak lazım. Herhalde hala kendisini rahip zannediyor. Çünkü rahipti bir zamanlar. O anlayışta bakıyor. Olmaz. Bunlar çirkin şeyler, çirkin gelişmeler ve bunları bütünüyle anlattık" diye konuştu. 

Erdoğan, Gauck'a Türkiye'de azınlıklara karşı davranışlarını, A'dan Z'ye neler yaptıklarını anlattıklarını, ama buna rağmen böyle bir davranışın kendisini üzdüğünü kaydetti. Başkasının özgürlük alanını ihlal etmediği sürece bütün özgürlükleri yaşamanın herkesin hakkı olduğunu, bundan kimsenin çekinmesine, korkmasına gerek olmadığını belirten Erdoğan, "Çünkü 77 milyon hepimiz aynı devletin vatandaşları, aynı milletin mensuplarıyız. Aynı vatan toprağı üzerinde, aynı bayrağa sahip olarak, aynı devletin sahipleri olarak, aynı milletin mensupları olarak hepimiz biriz, beraberiz, birlikte Türkiye'yiz. Bu ortak değerlerimizin altında herkes farklılıklarını korur, farklılıklarını istediği gibi ifade eder, farklılıklarını istediği gibi yaşar" diye konuştu. 

"12 YILDA CESUR ADIMLAR ATTIK"

Bugün hala belli konularda korkuları olan, belli konularda hala korkutulan vatandaşların da bu korkularını cesaretle sorgulamalarını istediğini ve arzu ettiğini söyleyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Asırlardır bizi bölünmekle korkutuyorlar. Hatırlayın; 'bölünürüz, parçalanırız, dağılırız', hep böyle diyerek asırlardır özgürlüklerin önüne set çektiler. İşte şu 12 yılda bizi asırlardır korkuttukları konularda biz cesur adımlar attık. Ne oldu, Türkiye bölündü mü? 'Diyarbakır'a giderseniz, Kürt meselesi derseniz Türkiye bölünür' diyorlardı. Ben 2005'te dedim, ne oldu, bölündü mü? Farklı dil ve lehçelerde yayına izin verirseniz Türkiye bölünür diyorlardı, ne oldu? Bu ülkede yıllarca anneler, babalar çocuklarına istediği ismi veremediler. Niye? Bölünürüz diyorlardı. Biz bunu serbest bıraktık, ne oldu, bölündük mü? Çıkardığımız her yasa, her reforma Türkiye bölünür diye karşı çıktılar. 12 yıldır yaptığımız hangi reform Türkiye'yi böldü, hangi yasal düzenleme Türkiye'nin dağılmasına sebep oldu?"

Erdoğan, bir başka korku aracının da yaşadıkları "irtica korkusu" olduğuna işaret ederek, 150 yıldır milletin değerlerine sahip çıkmasına, inançları yaşamasına "irtica gelir" korkutmasıyla karşı çıkıldığını söyledi. 

"BAŞÖRTÜSÜNE KARŞI ÇIKANLAR, UZAYA UYDU FALAN GÖNDERMEDİ"

Başbakan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ne diyorlardı? Uzay çağında başrötüsü mü takılır? Öyle diyorlardı. İşte şu anda başörtüsü serbest. Türkiye'de uzay çağını uzaktan izlemiyor. Uzay çağını tam aksine artık yaşıyor. Ardı ardına uzaya uyduları bu iktidar gönderiyor. Başörtüsüne karşı çıkanlar uzaya uydu filan göndermedi. İnsansız hava araçlarını bu iktidar şu anda üretiyor. Niye bizden öncekiler bunları üretemediler? Görüyoruz ki başörtüsü o uyduların kuyruğuna takılmıyormuş. Şu 12 yıl içinde korkuların, endişelerin, çekincelerin ne kadar yersiz, ne kadar asılsız olduğunu gördük. Asırlardır bizi korkuttukları meselelerin çözümünün aslında ne kadar basit ve kolay olduğunu gördük. Bugün bir kez daha ifade edeceğim; biz korkularıyla yaşayan ve sürekli çoğaltan millet olamayız. 100 yıl öncesine ait korkuların bugün hala toplumu ve siyaseti şekillendirmesi için istismar edilmesine biz müsaade edemeyiz. En az 200 yıldır 'bölünürüz, parçalanırız, dağılırız, geriye gideriz' korkutmalarıyla Türkiye'de siyaset ve toplum baskı altına alınmak istendi. Korkan bir millet geleceği inşa edemez. Korkan bir devlet dünyada iddia sahibi olamaz. Korkularıyla yaşayan toplumlar reform yapamaz. 100-200 yıl öncenin korkularını hafızalarından ve ruhlarında söküp atamayanlar, kürsel denklemde kendilerine yer bulamaz. Hep hatırlattım, tekrar hatırlatıyorum; bizim İstiklal Marşı'mızın millete ilk talimatı 'korkma' talimatıdır. "

Erdoğan, 12 yıldan beri lafta değil filliyatta korkmadıklarını, milletin korku içinde yaşamasının hiçbir nedeni olmadığını da her fırsatta vurguladıklarını söyledi. "Biz geçmişin ağırlıklarından, prangalarından, zincirlerinden cesaretle kurtuluyoruz. Geçmişin korkularını tek tek söküp atıyor, Türkiye'nin önündeki korku duvarlarını yıkıyoruz" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Allah'a hamdolsun, bizim kadim tarihimizde utanacağımız, korkacağımız, yüzleşmekten çekineceğimiz hiçbir hadise bulunmuyor. Her hadiseyle yüzleştik ve yüzleşiriz. işte Dersim hadisesiyle yüzleştik. Peki Ana Muhalefetin Genel Müdürü yüzleşebildi mi? Çünkü Dersim'in gerçek destekleyicisi onlardı. O katliamın arkasında, faili onlardı. 'Hayır' diyebiliyor mu? CHP hala bunun hesabını verebildi mi? Veremedi, veremez. Ama bakın CHP'nin Genel Müdürü de kalkıp bu konuda bir cümle edemiyor. Niye, hayatı bu... Faili meçhullerle yüzleştik biz. Diyarbakır Cezaevi ile yüzleştik. Sivas, Çorum, Kahramanmaraş, Gazi Mahallesi olayları ile yüzleştik. Bizim iktidarımızda olmadı bunlar ama biz devletin devamlılığından hareketle bunları da ortaya çıkardık. Korkularla yüzleştik, yasaklarla yüzleştik. Bir siyasetçi olarak biz üzerimize düşeni yaptık, yapmaya çalıştık. Karanlık her hadisenin aydınlatılması için cesaretlendirici, yüreklendirici olduk. Yazılamayanların yazılmasını, konuşulamayanların konuşulmasını temin ettik. Her seferinde korkuların yersiz olduğunu, asılsız olduğunu hem milletimize hem dünyaya gösterdik. Biz korkmayacağız. Biz tarihi farklı yazanlardan, tarihi çarpıtanlardan, tarihinden utananlardan ve korkanlardan olmadık ve olmayacağız. Tarihinde ne yaşanmış olursa olsun hiçbir millet tarihinin esiri olamaz. Tarihinin esiri olan milletler, geleceğin tarihini kendileri yazamaz, kendileri inşa edemez.
1914-1922 arasında dedelerimiz onlarca devletle savaş yaptılar. Rusya, İngiltere, Fransa, Yunanistan, İtaya ile savaştılar, hemen bütün Arap coğrafyasında mücadele verdiler. Gazi Mustafa Kemal, hemen 29 Ekim 1923'ten itibaren tüm bu devletlerle yeni bir sayfa açtı. Gazi Mustafa Kemal, Osmanlı ordusunun bir zabiti olarak neredeyse tüm cepheleri görmüştü, yaşanan acılara şahit olmuştu ama kin gütmedi, küsmedi, uluslararası ilişkileri intikam duygusunun üzerine tesis etmedi. Açık söylüyorum; 100 yıl öncesine kinine takılıp kalsak, bugün bölgemizdeki hemen hiçbir ülkeyle iyi ilişkilerimiz olamaz. Esasen fertlerin, devletlerin ve milletlerin psikolojisi asırlık acıların üzerine de bina edilemez. Asırlık acılar her gün diri tutuluyor, büyütülüyor ya da asırlık acılarla yüzleşmekten korkuluyorsa, bu milletler ve devletler adına sağlıklı bir ruh hali olamaz. 12 yıldır şunu açık açık söylüyoruz; biz tarihimizle yüzleşmeye hazırız. Hafızalardaki korkuları gidermeye hazırız. Bunu başaracak olan siyasetçilerden önce, bilim insanlarıdır. Biz arşivlerimizi açmaya da hazırız. Bakın bizim şu anda arşivlerimiz açık. Diyoruz ki hıçkırıkları durduralım, gözyaşlarını silelim, önyargıları bir kenara bırakalım, taraftar gözlüğüyle değil, objektif biçimde tarihi gerçekleri ortaya çıkaralım. 

Birbirimize karşı korkuları, kini, nefreti çoğaltmayı bırakalım, birbirimizin acılarını anlamaya çalışalım. Biz Türkiye olarak buna hazırız. Bizim korkumuz yok. Büyük devletlerin, büyük milletlerin korkusu olmaz. Bizim de korkumuz yok. Çok büyük acılar çekmiş bir millet olarak yeryüzündeki her milletin, her ferdin acılarını anlarız, acı çekenlerin hissiyatını çok iyi biliriz. Biz tarihi aydınlatmaya hazırız. Biz ortak acıları paylaşmaya ve anlamaya hazırız. Korkmadan, çekinmeden, sıkılı yumruklarla değil, tokalaşarak konuşmaya hazırız. Büyük bir devlet, büyük bir millet olarak tarihinden ve istikbalinden korkmayan bir ülke olarak bir asır önceki hadiselerin aydınlatılmasını isterken, acıları paylaşırken, karşı taraftan da bunu görmeyi arzu ederiz. Umut ediyorum ki gerek Ermenistan devleti gerek Ermeni diasporası bizim bu yürekli adımımızı görür, aynı yürekli, aynı cesur tavrı onlardan da görür ve bekleriz. Biz geçmişin acı hatırası, geçmişin acıları üzerine değil; umut, barış dostluk, dayanışma üzerine bir gelecek inşa etmek istiyoruz. Bu yolda bizimle yürüyen herkesle biz de yürürüz. Bir kez daha 99 yıl önceki hadiselerde hayatını kaybeden tüm Osmanlı vatandaşlarına taziyelerimizi ifade ediyor, Rabbim bize ve hiçbir millete, bu tür acılar yaşatmasın diye dua ediyorum."

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Orada (Gezi'de) 12 tane ağacın yeri değiştirilmişti. Bundan dolayı Türkiye'yi birbirine katmak isteyeceğinizi zannediyordunuz. Peki burada (Mısır'da) 529 insanın idamına suskun kalmanızı, ardından 683 idama suskun kalmanızı siz neyle ifade edeceksiniz? Bunu hangi insani duygularla izah edeceksiniz? Onlar insan değil mi?" dedi.

Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, 1915 olayları ile ilgili açıklamasından sonra samimi olan bir çok Ermeni vatandaşının gazetelere tebrik ilanları verdiğini, kendisine yönelik tebrik telgrafları çektiklerini ve şimdi de ziyaret için randevu talepleri olduğunu söyledi.

"Bizimle yaşayanlar bu işin farkında ama bizimle yaşamayıp da diasporanın kotrolü altında olanlar, hala dünyayı karıştırmanın gayreti içindeler" diyen Erdoğan, dünyada da samimi olan ülkelerin 8 ayrı resmi dilde yapılan açıklamadan sonra, bu konudaki olumlu yaklaşımlarını ifade etmeye başladıklarını kaydetti.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Biz bu duruşumuzu aynen devam ettireceğiz. 24 Nisan'da yayınladığımız bir mesajımız var. Bu mesajın ardından MHP ve CHP'nin derhal istismar siyasetine başladıklarını görüyoruz. Ben buna açıkcası şaşırmadım. Zira Türkiye'nin asırlık korkularını istismar konusu yapmak, CHP ve MHP için her zaman siyasetlerinin merkezinde olmuştur. Bunlar zannediyorlar ki AK Parti attığı adımları, bize sorarak atar veya bizden çekinerek atar. Boşuna bu düşüncelerin içerisine girmeyin. Biz kararlarımızı istişare ile veririz. Sizin bu konudaki duruşunuzu zaten biliyoruz. Sizin atacağınız bir adıım olsaydı, 100 yıl boyunca atardınız. Siz bu adımları atamadınız çünkü siz ürkeksiniz, siz korkaksınız, siz bir şeylere rağmen yaşıyorsunuz. Şimdi savundukları konulara bakın. AK Parti karşısında ya da geçmişteki reformlar karşısındaki tutumlarına bakın. Bu iki partinin her zaman korkulardan, tehditlerden ve acılardan beslendiğini göreceksiniz. CHP, hiçbir plan, proje ve eser ortaya koymadan bütün siyasi hayatını sadece bölünme ve irtica korkusu pompalayarak devam ettirdi. Öyle mi? Şöyle geçmişine bakın, hep bunları konuşur, başka bir şey duyamazsınız. Bir asır, hatta iki asır öncesinden kalan korkularını yaşatmak, bunları istismar malzemesi olarak kullanmak CHP'nin değişmez siyaseti olarak kalmıştır. CHP kendi kanlı tarihiyle, yasakçı, inkarcı tarihiyle hiçbir zaman yüzleşme cesareti gösteremedi. 1950'den bugüne kadar her reform girişiminin karşısına CHP'nin 'bölünüyoruz veya irtica var' propagandası ile karşı durduğunu görürsünüz.

MHP'nin de özellikle şu andaki yönetim altında, tarihi ve güncel acılardan beslenmeyi siyaset tarzı olarak benimsediği aşikardır. MHP her şehit cenazesinin, Güneydoğu'daki akan her damla kanı istismar aracı olarak kullanmış ama hiçbir zaman çözümün bir parçası olmaya yanaşmamıştır. Tarihimizdeki önemli hadiselerin 100. yıl dönümlerini yaşarken, yeni bir muhalefet ihtiyacının bu noktada da önemli oldu açıktır. 21. yüzyılda Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıl dönümüne adım adım yaklaşırken, böyle bir muhalefet anlayışıyla yürümek, takdir edersiniz ki bizim de işimizi zorlaştırıyor. Bizim önümüzde 2023, hatta 2053 hatta 2071 hedefleri var. Ama buna karşılık CHP'nin 31 Mart vakasında, Dersim'de, 27 Mayıs'ta takılıp kaldığını, oradan bugüne gelemediğini görürsünüz. Onlar hala oradalar. MHP'nin bir statüko partisi olmaktan kurtulamadığını, terörsüz bir Türkiye, 77 milyonu ile kardeş bir Türkiye hedefine hala ısınamadığını görürsünüz. Öte yandan BDP'nin yakın tarihteki acıları aşamadığını, bu acıları istismar etmekten siyaset yapmaya fırsat bulamadağını, eh işte böyle kısa süre aralıklarla, sık sık yeni yeni partiler kurduklarını görürsünüz. Onlar da bunlarla iştigal ettiler."
Başbakan Erdoğan, 30 Mart'a en zor şartlarla giren partinin AK Parti olduğunu söyledi.
30 Mart'tan tartışmasız başarıyla, yüzde 46 oy oranıyla çıkan partinin AK Parti olduğunu belirten Erdoğan, 30 Mart'ta tüm Türkiye'yi kucakladıklarını kaydetti. Erdoğan, 30 Mart'a kadar olduğu gibi 30 Mart'tan sonra da çalışan, üreten, plan ve proje hazırlayan partinin AK Parti olduğunu kaydederek, "Hani dışarıdan baksalar, AK Parti'nin bu kadar gayretle çalışmasını görseler zannederler ki seçimi AK Parti kaybetti, CHP, MHP ve BDP kazandı. O kadar rahatlar ki o kadar kaygısızlar, 12 yılda sekiz seçimi biz değil de onlar kazandı. İnanın Erzurum'lu Teyyo pehlivan bunlardan çok daha... Bu muhalefetin bu rehavetini, kaygısızlığını anlamak mümkün değil. Ancak şunu hatırlatmak isterim; İstismar ve korku siyaseti bir yere kadar bu partileri idame ettirebilir. Yeni Türkiye, 2023'e ilerleyen Türkiye böyle bir muhalefet anlayışını inanıyorum ki kabullenmeyecek ve değiştirecektir. Biz bunlara aldanmıyoruz. Muhalafete bakıp rehavet içinde asla olmayacağız. Hiç kuşkusuz böyle rehavet içinde bir muhalefet oldukça, AK Parti her seçimde kazanacaktır ama bizim kazanmak yetmez, biz oy oranımızı daha da artırmak, ülkemize ve milletimize daha çok eser bırakmak için çalışmaya, çok çalışmaya devam edeceğiz" diye konuştu.

"Şimdi de çok çok önemli, hayati bir konuyu, sizin şahsınızda, ekranları başında ve dünya televizyonları olarak, bizi takip edenlere özellikle buradan seslenmek istiyorum. Vicdanı sızlayan bir insan olarak seslenmek istiyorum. İdama karşı çıktığını söyleyen ülkelere ve o ülkelerin yöneticilerine sesleniyorum. 'Ben insanım' diyenlere sesleniyorum. Dünya siyasi liderlerine sesleniyorum" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Kardeş ülke Mısır... 3 Temmuz'da seçilmiş hükümete karşı yapılan askeri darbenin ardından, yüzde 52 ile seçiliyor. Haklarını arayan insanların tutuklanmasını ve idamla yargılanmalarını büyük bir kaygıyla takip ediyoruz. 529 kişi hakkında 20 dakikada mahkeme idam kararı vermişti. Bunların 492'si müebbet hapse çevrildi ama 37'sinin idam kararı onaylandı. Maalesef bu kararların ardından, 683 kişi hakkında da 9 dakikada bu defa idam kararı alındı. Dünyanın ilgisizliği, hatta Mısır'daki darbeyi susarak onaylaması ne yazık ki bu pervasızca kararlarda teşvik edici rol oynadı. Tahrir'de hükümet karşıtı gösteriler başladığında, batılılar ülkeler bunu özgürlük hareketi olarak değerlendirdiler ve teşvik ettiler. Orada da malum sosyal medya, güya özgürlük adına önemli vazifeler gördü. Ancak askeri darbenin ardından katliamlar ve idamlar başlayınca hem batılı ülkelerin hem de özgürlük savaşçısı o sosyal medya hesaplarının sustuğunu, sırtlarını acılara döndüklerini gördük. Ukrayna'da gençleri sokağa dökmek için özgürlük adı altında kullanılan sosyal medyanın çıkan sonuç karşısında, oraya karşı da sessiz ve tepkisiz olduğunu görüyoruz. Ülkemdeki Gezi olaylarında bize karşı tavırlar takınanlara, başta yazılı ve görsel medya olmak üzere, sosyal meyda olmak üzere onlara özellikle sesleniyorum: 

Orada 12 tane ağacın yeri değiştirilmişti. Bundan dolayı Türkiye'yi birbirine katmak isteyeceğinizi zannediyordunuz. Peki burada 529 insanın idamına suskun kalmanızı, ardından 683 idama suskun kalmanızı siz neyle ifade edeceksiniz? Bunu hangi insani duygularla izah edeceksiniz? Onlar insan değil mi? Ey Doğan Grubu şimdi ne diyeceksin, ey Ciner Grubu şimdi ne diyeceksin? Aynı çizgide hareket edenler, siz şimdi ne diyeceksiniz? İsim vererek konuşuyorum. Çünkü, medyanın da bir namusu olmalıdır, onun da bir namusu olmalıdır. Dün Alman Cumhurbaşkanına da söyledim: Hani AB üyesi ülkelerde idam yasaktı. Hala AB'den ciddi bir çıkış görmüyorum. 'Olamaz böyle şey' diyor, tamam da ne olamaz? Hangi eylemi yaptı AB üyesi ülkeler? Varmı bir ses? Yok. ABD'de var mı böyle bir ses? Yok. Rusya da var mı böyle bir ses? Yok. Diğerlerinde var mı böyle bir ses? Yok. Ama Tayyip Erdoğan veya AK Parti konuştuğu zaman, 'işte bunlar Müslüman oldukları için böyle konuşuyorlar' ucuzluğuna gidiyorlar. Bu iş bu kadar kolay değil. Eğer insanın değeri varsa, bunu kim olursa olsun ortaya koymak zorundasınız. Benim için Ukrayna'da öldürülen de aynıdır, Mısır'da öldürülen de aynıdır. Çünkü burada bir zulüm varsa... 'Evet zalimler için yaşasın cehennem' diyoruz. Türkiye olarak bizim bu zalimlerin yanında yer almamız mümkün değil. Biz bu zulüm kokan Mısır yönetimi ile beraber dost olmamız mümkün değil. Bunu içimde konuşmuyorum; düşünerek, inceleyerek, istişare ederek ve kanım donarak söylüyorum. Bunu söylemezsem, bunun hesabını Allah'a veremem, insanlığa bunun hesabını veremem. Bugün vicdan adına konuşacağız, bu makamlarda konuşacağız. Eğer Türkiye olarak biz yalnız kalacağımıza da inansak, burada tavrımızı net olarak ortaya koymamız lazım. CHP ne der, MHP ne der, buna mı bakacağız? Veya BDP ne der? buna mı bakacağız? Yoksa biz, hakimler hakimi ne der? buna mı bakacağız? Bu idam edilenler insan mı öldürdüler? Hayır. Sadece sandıktan çıktılar ve sandıktaki o haklarını korumak istediler. 'Onların ki bir özgürlük mücadelesi değil ama silahla dağlarda gezenler özgürlük mücadelesi veriyorlar.' Böyle bir mantık, anlayış olamaz. Onun için Türkiye, onurlu şahsiyetli duruşunu yerine getirmek zorundadır. Yaptığımız budur ve yapmaya da devam edeceğiz."

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin müdahale sonrasında kurulan silahların gölgesindeki mahkemeler nedeniyle büyük acılar yaşadığını vurguladı.

1960'da olağanüstü mahkemelerin Başbakan ve iki bakanını idama gönderdiğini, 1980'de gençlerin hem de yaşları büyütülmek suretiyle, denge oluşturmak adına bir sağdan bir soldan alınıp idam edildiklerini belirten Erdoğan, "28 Şubat mahkemelerinin gücün gölgesinde verdiği kararlar, bugün dahi devam eden acılara neden oluyor" dedi. Başbakan Erdoğan, Mısır'ın Türkiye'deki darbe mahkemelerinden ders alması çağrısını geçmişte yaptıklarını ifade ederek, "27 Mayıs darbesinin üzerinden 54 yıl geçmiş olmasına rağmen, yaşanan acı unutulmadı. Merhum Menderes halkın gönlünde bir demokrasi kahramanı olurken, siyasi çizgisi millet tarafından 54 yıl boyunca muhafaza edildi. Bugün 27 Mayıs'ı yapanları hiç kimse hatırlamıyor, isimleri hafızalardan tek tek siliniyor. Yassıada mahkemelerinin savcılarını, hakimlerini hemen hiç kimse hatırlamıyor. Milletin hafızası iyileri, mazlumları, mağdurları, kendisine hizmet edenleri unutmazken, zalimleri anında unutuyor. 27 Mayıs sonrasında siyasetin üzerinde tesis edilen kurumlar ve mahkemeler, üzerlerinde merhum Menderes ve iki bakanının kanı olduğu halde, bugün dahi millete düşmanlık yapmaya devam ediyor. Milletim bunları da çok iyi biliyor, çok iyi tanıyor. Mısır'ın Türkiye'nin yaşadığı bu süreçten ders alması, en büyük arzumuz ve beklentimizdir. Bundan 10 yıl sonra Mısır'daki darbecileri kimse hatırlamayacak, hatırlayanlar da hayırla yad edilmeyecekler. Bugün ezilmeye, sindirilmeye, yok edilmeye çalışılan siyasi fikirler ve hareketler de inanıyorum ki er ya da geç Mısır halkı tarafından daha fazla çok kucaklanacak. Mısır'da hak, er ya da geç mutlaka tecelli edecek" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, Firavun'un kendisini öldürecekleri korkusuyla bütün erkek çocuklarını katlettiğini anlatarak, "Ama Allah Hz. Musa'yı göndererek, üstelik de Firavun'un eşinin kucağında büyüterek zalimden hesap sordurmuştu" dedi.

"Mısırlı kardeşlerinin" ümitsiz olmamasını ve sabretmesini isteyen Erdoğan, "İnşallah sabreden Mısır'da da zafere ulaşacaktır. Bir kez daha tüm Mısır halkına, oradaki kardeşlerimize, mazlumlara selamlarımızı gönderiyorum. Bizi Mısır meselesinden, Suriye meselesinden, Filistin'den uzak tutmaya yönelik içerideki ve dışaradaki tüm girişimler tek tek akamete uğruyor. Gezi olaylarında, 17 ve 25 Aralık sürecinde bizi meşgul etmek suretiyle bölgesel meselelerden uzak tutmaya çalıştılar. Şahsımla alakalı batı medyasında çıkan olumsuz yayınları gayet iyi biliyorum. Elhamdülillah, bizim hakkımızda onlar bu tür yayınlar yapıyorsa doğru istikametteyiz demektir" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Almanya'da 8 Türk vatandaşının öldürüldüğünü anımsatarak, "Bunun hesabını veremeyenler, gelip de bize akıl vermesinler, o aklı kendilerine saklasınlar. Türklerin evleri kundaklanıyor, bu evleri yakanlar ırkçılık saikiyle bunu yapanların hesabını Almanya soramıyor, gelip bize akıl veriyor. Sen o aklı kendine sakla. Allah'a hamdolsun; 30 Mart'ta milletimiz barışçı, mazlumların ve hakkın yanında duran dış politikamıza da sahip çıktı. Allah'ın izniyle, milletimizin desteğiyle her zaman hakkı savunmaya, mazlumun yanında durmayı sürdüreceğiz" dedi.

Türkiye'de 15 basın mensubunun içeride olduğunu belirten Erdoğan, bunların tamamının da bölücü terör örgütlerinin mensubu oludğunu ve büyük bir kısmının da kendilerinden önceki dönemde içeri girdiklerini kaydetti. Başbakan Erdoğan, "Böyle bir durum var, kimse bunu sormuyor. Silahlı eylemlerin içerisinde bulunan, silahla yakalanan tipler bunlar. Kendilerine bunu da söyledim, 'tablo bu, sizin bundan haberiniz var mı?' dedim. Ses yok. Çünkü bilgilendirmeler farklı. Bunları duyunca bir taraftan şoke olurken, öbür taraftan da diyor ki 'sizde bölücü terör örgütünün binlerce mensubu var.' Siz bunlara da evsahipliği yapıyorsunuz. Bunlarla ilgili de kalkıp, açık ve net bir tavır sergileyemediniz. Eğer terörle ortak bir mücadelemiz olacaksa, burada da dayanışma içerisinde olmamız... Eğer dayanışma içerisinde olamazsak, bilesiniz ki yarın bu sizi de vurur" ifadelerini kullandı. 
Editör: TE Bilisim