ANKARA - CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kılıçdaroğlu, konuşması öncesinde grup salonunda bulunan engelli vatandaşların yanına giderek, "hoşgeldiniz" dedi. Engelli vatandaşlar da Kılıçdaroğlu'na çiçek verdi. 

Anneler günün kutlayan Kılıçdaroğlu, "Annelerimiz bize adam gibi adam olmayı, herkesi kucaklamayı, onurlu bir insan olmayı öğrettiler. Yine annelerimiz bize hiçbir annenin miting meydanlarında yuhalanmaması gerektiğini de öğrettiler. O nedenle insanlığın sonsuzluğuna imza atan bütün annelere yürekten şükranlarımızı sunuyoruz" dedi. 

"ENGELSİZ KENT İÇİN BÜYÜKERŞEN'E BAŞVURUN"

CHP'nin engellilerin sorunlarını en iyi bilen ve bunlara yönelik çözümler üreten parti olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, CHP milletvekillerinin engelliler için 38 kanun teklifi, 20 Meclis araştırma önergesi verdiğini, 210 sözlü ve yazılı soru yönelttiğini, ancak bunların AK Parti milletvekillerinin oyları ile reddedildiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: 

"2005'de parlamentoya bir yasa getirdiler, kentler 7 yıl içinde engelsiz olacaktı. Geldik 2012, yasanın süresinin dolmasına 3 gün kala yeni bir yasa getirdiler, tekrar ertelediler. Ve toplu ulaşım araçlarından engellilerin yararlanması için 2018 yılına ertelediler. Belediye Başkanımız Eskişehir'i gerçekten engelsiz bir kent haline getirdi. Orada da söyledim, yine söylüyorum, bir belediye başkanı, 'bir kent nasıl engelsiz hale getirilir' diye öğrenmek, görmek istiyorsa, gitsinler Yılmaz Büyükerşen'e başvursunlar. Baksınlar nasıl oluyormuş." 

"EKONOMİ BİRİLERİ İÇİN ÇOK İYİ AMA VATANDAŞ İÇİN DEĞİL"

Konuşmasında ekonomik verilere değinen ve vatandaşın büyük sıkıntı içinde olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, 2002 yılında 847 bin olan tüketici kredisi ve kredi kartı borcu bulunanların sayısının 2014 şubat ayı sonunda 3 milyon 81 bin kişiye yükseldiğini söyledi. "Demek ki ekonomi birileri için çok iyi ama vatandaş için iyi değil" diyen Kılıçdaroğlu, ailelerin bankalara ve TOKİ'ye olan borçlarının 2003 yılında 13 milyar lira olduğunu, 2013 yılında ise bu rakamın 372 milyar liraya çıktığını ifade etti. 

Enflasyon rakamlarının açıklandığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, ekonomideki kötü gidişin faturasının halka çıktığını kaydetti. Kılıçdaroğlu, "Fatura önce Sayın Güngör Uras'ın deyimiyle Ayşe Hanım Teyze'ye çıkıyor. Onun için enflasyon yüzde 13. Çünkü onun tükettiği mallar daha fazla pahalılaşmış durumda" dedi. Ekonomideki gidişin faturasını ödeyen diğer kesimlerden birini de emekliler olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, "Bütün emekli kardeşlerime sesleniyorum; senin durumunu çok iyi biliyorum, derdini her ortamda dile getiren kişiyim. Senin bütün sorunlarına sahip çıkan kişiyim. Şapkayı önüne koy ve düşün, bu iktidar senden yana mı, malı götürenden yana mı? Eğer senden yanaysa oyunu git AKP'ye ver. Malı götürenlerden yanaysa adresin belli, yerin belli, CHP, halkın partisi. Gel buraya" ifadelerini kullandı. 

"MEMUR-SEN, İKTİDARIN ARKA BAHÇESİ"

Asgari ücretli ve memurların da ekonomideki kötü gidişin faturasını ödeyen kesimlerden olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: 

"Memurlara toplu olarak 175 lira brüt herkese zam yaptılar. Bunun neti de 125, 130 lira civarında. Memur-Sen kapalı kapılar ardında hükümetle masaya oturdu, 'enflasyon farkı istemeyeceğiz' diye sözleşmeye imza attı. Şimdi bütün memur kardeşlerime sesleniyorum; sizin temsilciniz olarak gittiler oraya. Kapalı kapılar ardında imzaladılar. Memur kardeşim sen bunun hesabını soracak mısın, sormayacak mısın? Memur-Sen neden böyle bir sözleşmenin altına imza attı? Demek ki iktidarın arka bahçesi oldu. İktidarın arka bahçesinden memura hayır gelmez. Ne diyor hükümet? 'Bize kumpas kurdular'. Ben size şunu söyleyeyim, Memur-Sen ile hükümet oturdular kapalı kapılar arkasında memurlara kumpas kurdular." 

"DEVLET ADAMLIĞI"

Kılıçdaroğlu, üzerinde yeniden düşünülmesi gereken kavramlardan birin de devlet adamlığı kavramı olduğuna işaret ederek, bu kişinin niteliklerinin sorgulanması gerektiğini belirtti. Devlet adamının saygın, dürüst olması, herkesi kucaklaması, 'paraları sıfırlayın' dememesi, hırsıza teslim olmaması, öfkeyle, kinle hareket etmemesi gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, kendisine oy versin ya da vermesin bütün yurttaşlarına aynı mesafede olması gerektiğini vurguladı. Devlet adamlığı konusunda değişik zamanlarda bilge kişilerin öğütlerde bulunduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, Şeyh Edebali'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Bey'e öğüdünü kürsüden okudu. 

Kılıçdaroğlu, 700 yıl önce söylenen bu öğüdün, bugün yeniden okunma ihtiyacı doğduğunu ifade ederek, kin ve öfke ile devlet yönetmenin mümkün olamayacağını savundu. Kılıçdaroğlu, "Şimdi biz şeyh Edebali'nin öğütlerini okuyoruz. Neden? 2014 yılının Türkiye'sinde bu öğütleri bir daha okuma ihtiyacı duyduğumuz için. Keşke böyle bir ihtiyacımız olmasaydı. Keşke ondan herkes gerekli dersleri çıkarabilseydi. Keşke Türkiye bugün içinde bulunduğu çalkantılı süreci yaşamamış olsaydı. Keşke devleti yönetenler akılla, mantıkla devleti yönetebilselerdi. O zaman bunlar yaşanmazdı" diye konuştu. 

Demokrasinin ağır bedeller ödenerek kazanıldığını, Türkiye'nin de bu bedelleri ödeyen ülkelerden biri olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: 

"21. yüzyılda 'mutlak hakimiyet, mutlak güç' diye bir kavram yoktur. Güçler ayrılığı ilkesi vardır. Devleti yönetenin bütün güçleri üzerinde topladığı bir sistem yoktur artık dünyada. Güçler ayrılığı vardır. Yasam, yürütme, yargı dediğimiz erkler bunun üzerine inşa edilmiştir. Ve çağdaş demokrasilerde dördüncü güç medya vardır, siyasal iktidarın hatalarını millete duyursun diye. Şimdi biz mutlak güce yeniden dönen bir sürecin içine girmiş oluyoruz. Akılla yönetilmeyen, öfkeyle yönetilen toplumlar ağır bedeller ödemişlerdir. Biz 21. yüzyılın Türkiye'sinde ağır bedeller ödemek istemiyoruz. 21. yüzyılın Türkiye'sinde birinci sınıf demokrasi istiyoruz. Bu ülkenin insanı üçüncü sınıf demokrasiye layık değildir. Bu ülkenin insanı birinci sınıf demokrasi istiyor ve ona layıktır. 

Siyasetçi her eleştiriyi dikkatle dinlemek zorundadır. O eleştiri doğru olmayabilir, eleştiri bizi rahatsız edebilir. Ama biz aklımızı kullanacağız, sabırlı davranacağız, dikkatle dinleyeceğiz. Her eleştiriden ders çıkaracağız. Bunu yaparsanız devlet adamı kimliğini yakalamış olursunuz. Bunu yaparsanız bir ülkeyi yönetmeyi hak etmiş olursunuz. Eğer siz öfke ile kalkar, öfke ile hareket ederseniz sadece kendinizi değil, bir toplumu ateşe atmış olursunuz. Konuşmayan toplum olmaz, herkes konuşacak." 

CHP'nin milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasını savunduğunu, ancak tek olmazsa olmazının kürsü dokunulmazlığının korunması olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, kürsü dokunulmazlığının demokrasinin güçlenmesinin öncelikli şartı olduğunu söyledi. 

"DEMOKRASİLERDE CADI AVI OLMAZ"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Demokrasilerde cadı avı olmaz. Demokrasilerde hukukun üstünlüğü denen bir kavram vardır. Suçlu varsa belgelerini alır yargıya götürürsünüz" dedi. 

"ŞEYH EDEBALİ KÜLTÜRÜNÜ BİLİYORUZ"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu'nun Danıştay'ın kuruluş yıl dönümünde yaptığı konuşmada, edebi aşan tek bir cümle bulunmadığını, tam tersine son derece kibar, saygılı ifadeler olduğunu belirterek, "Kaldı ki bizi de eleştirdi Anamuhalefet Partisi olarak, biz saygıyla dinledik. Neden? Çünkü Şeyh Edebali kültürünü biliyoruz" dedi. 

"KİTAP BİLE BOMBADAN DAHA TEHLİKELİ DİYEBİLİYORLAR"

Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında, kürsü dokunulmazlığına verdikleri önemi anlattı. Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in Meclis kürsüsünden konuşurken, AK Parti'li bir kişinin "omuz darbesiyle, kaba güçle" sesini kesmeye çalıştığını ileri süren Kılıçdaroğlu, "Bunun adı demokrasi değil. Sözden korktuğunuz andan itibaren, siz dünyanın en korkak insanısındır artık. O kadar korkuyorlar ki kitap bile bazen bombadan daha tehlikeli diyebiliyorlar" ifadesini kullandı. 

Kürsüden yapılan her konuşmanın saygıdeğer olduğunu ve düşüncenin özgürce dile getirilmesi gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, Fransız düşünür Voltaire'in, "Söylediklerinizin hiçbirisine katılmıyorum, fakat bunları söyleme hakkınızı ölünceye kadar savunacağım" dediğini aktardı. Kılıçdaroğlu, "Aydınlanma budur, düşünce özgürlüğüne saygı budur. Biz şimdi düşüncesini açıklayana tahammül edemiyoruz, dayanamıyoruz. 'Neden düşünceni açıklıyorsun?' diyoruz. Kim söylüyor bunu? Devleti yöneten kişi, bir diktatör bozuntusu söylüyor. Bizi destekler, desteklemez. Her düşünceye bizim saygımız var, eleştirel aklın olmadığı bir toplum büyüyümez, gelişemez" diye konuştu. 

"DANIŞTAY'DAKİ O ANI ANLATTI"

Danıştay'ın 146. kuruluş yıl dönümü törenlerine katıldığını anımsatan Kılıçdaroğlu, gittiğinde ön sırada oturan protokol üyeleriyle de saygı içerisinde selamlaştığını anlattı. 

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Bir kişiye de elimi uzattım, hafif böyle öne doğru eğildi ama ayağa kalkmadı. Olabilir o onun saygısının ne anlama geldiğini gösterir... Fakat biraz sonra, Genelkurmay Başkanı da içeri girdi, şöyle bir baktım, bu esas duruşa geçmiş. Elini uzatıyor, başını eğiyor... Eğer insan kendi egosuna teslim olursa bu tür manzaralar ortaya çıkar. Saygıda kusur etmemek, insan olmanın temel kuraldır. Beğenirsiniz beğenmezsiniz ama herkes bir birine saygılı davranmak zorundadır. Annelerimiz bize bunu öğrettiler. Ben merak ediyorum egosu bu kadar şişkin birisi topluma saygı duyacak, birisinin önünde esas duruşa geçebiliyorsun, elini uzatabiliyorsun ama eleştiriye tahammül edemiyorsun." 

Kılıçdaroğlu, yıl dönümünde, Danıştay Başkanı sonrasında TBB Başkanı Metin Feyzioğlu'nun da kürsüye çıkarak bir konuşma yaptığını hatırlattı. 

Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Konuşmanın sonlarına doğru baktım, birisi koltuğunda duramıyor bir türlü. Şöyle yan baktım, devamlı oynuyor. Niye bu oynuyor diye merak ettim, sonra birden yanındakilerle konuşmaya başladı, ama her seferinde ses tonunu biraz daha artırarak. Sonra ayağa kalktı, kürsüde konuşan hatibe 'edepsizlik yapma' diye bir söz söyledi. Devlet adamı demiştik değil mi? Şeyh Edebali'nin öğütünü okumuştuk değili mi? Ne diyordu; 'hoşgörülü olacaksın, saygılı olacaksın, katlanacaksın' diyordu. Bunların tam tersini yapıyor. Bir de arada bir tarihten bahseder, tarihi de bilmiyor emin olun. Hayatımda gördüğüm dünyanın en cahil adamı. Konuşmada tek bir cümle, edebi aşan tek bir cümle yok, tam tersine son derece kibar, saygılı ifadeler. Kaldı ki bizi de eleştirdi Anamuhalefet Partisi olarak, biz saygıyla dinledik. Neden? Çünkü Şeyh Edebali kültürünü biliyoruz. Söyledikleri için 'baştan ayağa yalan' dedi. Gerçekten kulaklarıma inanamadım, hukukun üstünlüğü ona göre baştan ayağa yalan. Yargının, bağımsızlığı ona göre yalan." 

Aynı konuların Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıl dönümde de dile getirildiğini savunan Kılıçdaroğlu, "Demek ki ülkede bir sorun var, demek ki hukukun üstünlüğü kavramı üzerinde bir sorunumuz var" değerlendirmesini yaptı. Başbakan'ın "bunlar atamayla gelenler, onların vesayetini kabul etmiyoruz" dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, Feyzioğlu'nun TBB Başkanlığı'na seçilmesinin, milletvekillerinin seçilmesinden daha demokratik olduğunu ileri sürdü. 

"KENAN EVREN'İN ARKADAŞI"

Başbakan Erdoğan'ın, milletvekillerinin seçilmesine yönelik önerdikleri değişiklik taleplerine yanaşmadığını ileri süren Kılıçdaroğlu, "Neden? Kenan Evren'in arkadaşı da ondan. Aynı felsefe. Darbe hukukunun arkasına saklanıyor. Çünkü o da bir darbeci" görüşünü savundu. 

"KENDİ MİLLETVEKİLİNE TUZLUK DİYE HAKARET EDİYOR"

Kılıçdaroğlu, Başbakan'ın kendi milletvekillerine "tuzluk" dediğini de belirterek, şunları söyledi: "Seçip getirdiği milletvekiline 'tuzluk' diye hakaret ediyor. Hiç kendi milletvekillerinden birisi çıkıp, 'Sayın Başbakan bize tuzluk diyemezsin' diyen oldu mu? Olmadı. Sorunumuzda bu zaten, ben diktatör derken rahatsız oluyor. Hiç rahatsız olma sen, diktatör diyordum ama kusura bakma, sen diktatör değil, diktatör bozuntususun. Diyeceksiniz ki bunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Eğer bir ülkeyi yöneten kişi, milletin önüne çıkıp, 'yasama ve yargı benim için ayak bağıdır' derse ondan demokrat olmaz, o bir döktatörbozuntusudur. Öyle hevesleri vardır onun. Çoğunluğu var, yine de içine sinderimiyor, yasama organını ayak bağı görüyor." 

"TİMSAH GÖZYAŞLARI DÖKÜYOR"

Başbakan'ın "Ben Silivri davalarının savcısıyım" dediğini de belirten Kılıçdaroğlu, "Şimdi kalkmış timsah gözyaşları döküyor, 'bazıları haksız yere içerdeymiş.' Yıllar yılı sahte delillerle bu insanlar içeride kaldılar. Sen bu davaların savcılığını üstlenmedin mi? Diktatörler bunu yaparlar, demokratlar değil" ifadesini kullandı. 1 Mayıs kutlamalarına da yasak getirildiğini, bunun kabul edilemeyeceğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Çiftçi, derdini anlatacak, ne söylüyor? 'Al ananı da git' diyor. Bütün çiftçilere sesleniyorum; sizin ona sandıkta bir vereceksiniz ki diktatör, diktatörlüğün ne olduğunu bilmeli" dedi. 

Uludere olayına da değinen Kılıçdaroğlu, talimatı verenin Başbakan olduğunu ileri sürdü. Başbakanın gazetecilere, "sizin boynunuzdaki tasmaları ben çıkardım" dediğini de ifade eden Kılıçdaroğlu, Yine yetinmedi, boyunlarında tasma olanlarla havuz medyası oluşturdu, asıl bunun üzerinde durmamız gerekiyor" açıklamasını yaptı. 

Diktatörlerin "kardeşim" dediği kişileri bir süre sonra arkasından hançerlediğini savunan Kılıçdaroğlu, bunun temel bir kural olduğunu söyledi. 

Kılıçdaroğlu, "Esad'a 'kardeşim' dedi, beraber tatil yaptılar, bir baktık elinde hançer arkadan vuruyor. Kaddafi'ye kardeşim dedi, 250 bin dolarlık insan hakları ödülünü aldı elinden, bir baktık elinde hançer, Kaddafi'yi hançerliyor" diye konuştu. 

Kılıçdaroğlu, Başbakan'ın "hayır kurumuna bağışlayacağım" dediği bu ödülün akıbetinin de bilinmediğini ileri sürerken, "Hayatımda bu kadar paraya aşık bir ikinci adam görmedim. Para deyince bütün sigortalar atıyor, hele yeşil olursa, dolar olursa..." dedi. 

"MENDERES, ÇOCUKLARINI ARAYIP PARALARI SIFIRLAYIN DEMEDİ"

"Anayasa Mahkemesi'ne gayrimilli diyeceksin, işadamlarına vatan haini diyeceksin, çiftçiye al ananı da git diyeceksin ondan sonra, kalkıp bu ülkede 'darbe bize karşı yapılıyor' diyeceksin" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, "17 Aralık sürecini niye darbe olarak telaffuz ediyor bu? Yine gitmiş, 1960'lardan, Menderes'ten söz ediyor. Menderes kim, sen kim? Menderes'in tırnağı bile olamazsın sen. Menderes'in adını ağzını alacak en son kişisin sen. Menderes hiçbir zaman çocuklarını arayıp, 'evladım paraları sıfırlayın' dememiştir" diye konuştu. 

Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: "17 Aralık'a 'darbe' diyor. Allah aşkına, neyin darbesi bu? Bu diktatör bozuntusuna soruyorum, 700 milyarlık kol saatini senin bakanının koluna darbeciler mi taktı? 100 milyon dolar, senin oğluna Suudi Arabistan'tan darbeciler mi gönderdi? Yatak odalarına yedi kasayı darbeciler mi yerleştirdi? O kasaların içine milyonlarca avroyu, doları darbeciler mi koydu? Bir kamu bankasının genel müdürünün evine ayakkabı kutusunu, içine de milyon dolarları darbeciler mi yerleştirdi? Bunlara cevap verir mi? Veremez. Neden veremez, en ufak şeye cevap veriyor, bunlara gelince tık yok, çünkü kendisi bu işin başı. Biz bunları çok iyi biliyoruz. Sonuna kadar takip edeceğiz, hiç kimse endişe etmesin." Kılıçdaroğlu'nun "Biz bunları çok iyi biliyoruz" dediği sırada salonda bulunan bir kız çocuğunun "ben de biliyorum" demesi gülüşmelere neden oldu. 

"DARBE PARANOYASININ ARKASINA SAKLANMASIN"

"Senin bakanın Zafer Çağlayan'ın 28 seferde 52 milyon dolar rüşvet aldığını darbeciler mi iddia ediyorlar? Yine senin bakanın Muammer Güler'in 10 seferde 10 milyon dolar rüşvet aldığını, yine senin bakanın Egemen Bağış'ın üç seferde 1,5 milyon doları çikolata kutusunda rüşvet aldığını darbeciler mi iddia ediyor?" sorularını da yönelten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle bitirdi: 

"Onları görevden aldın, o savcıları. Ama yeni atadığın savcı da aynı şeyleri iddia etti ve gönderdi. Kim bunları yaptı? Ne olursa olsun mücadele edeceğiz, bu sorulara cevap vermek için namuslu, ahlaklı ve adam gibi adam olmak lazım, her kuruşun hesabını vermek lazım. Her kuruşun hesabını soracağız, hiç endişem yok. Nereye kaçarsa kaçsın. Darbe paranoyasının arkasına saklanmasın. Ortada darbe falan yok, sen bu milletin cebine darbeyi yaptın. Sen köşeyi döndün, senin çocukların köşeyi döndü. Senin bakanların köşeyi döndü. Çiftçinin mi, emeklinin mi yatak odasında boy boy kasası var? Senin oğlunun, bakanlarının çocuklarının yatak odalarında para kasalarının ne işi var? Hesabını vereceksin bunun. Bizim umudumuz halktır, halka güveniyoruz, halkın vicdanına, dürüst insanların vicdanına sesleniyoruz."
Editör: TE Bilisim