Hani deriz ya hayat bazen film gibi diye...

Gerçekten de öyle mi, benzer yanlar-yönler mi taşıyor bilinmez, ama sanki bugünlerin özeti daha dün dizi senaryolarında yazılmış gibi... 

Demek istediğim, Türkiye'de izlenmek rekorları kıran, iki önemli dizinin birer bölümünde izletilenler, sanki bugünün özeti gibi...

Misal...

Kurtlar Vadisi Pusu. Bölüm 3, yayın tarihi Temmuz 2014

POLAT ALEMDAR: Senin mafya diye bildiğin taşeronlar. Onlar sadece suçu işler, komisyonlarını alırlar. Zamanı geldiğinde gerekli cezayı görürler, silinip giderler. Sen hiç iki kuşak gücünü sürdüren mafya babası duydun mu? 

AHU TOROS: Hayır.

POLAT ALEMDAR: Demek ki seninle aynı şeye mafya demiyoruz. Ben savaşlardan, barışlardan, hastalıklardan, krizlerden, istikrardan nemalanan herkese mafya diyorum. Sen; bir silahı bir yerden alıp, bir yere götürene silah kaçakçısı dersin, mafya dersin. Ben o silahı üretip, o silahı satmak için savaş ve çatışma çıkaranlara mafya derim. 

Mesela Sovyetler dağıldıktan sonra başta Ortadoğu ve Afrika olmak üzere Dünya'ya 30 milyar dolarlık silah satıldı. Adamın servetinin kaynağı, bu paradan hissesine düşen pay. 

Savaşlardan iki sektör büyük para kazanır. Biri silah, biri sağlık. Bu ülke medikal malzeme hurdalığına döndü. Dünya'nın en fazla MR cihazı olan ülkelerinden biriyiz. Burada 1 liraya üretilen malzemeyi, yurt dışından 10 liraya getiriyorlar. Peki aldıkları ne? Çoğu kullanılmış, kullanılmamışsa bile denenmemiş, yan etkileri tespit edilmemiş şeyler. İnsan hayatı üstünden al sana haksız kazanç. Yıllardır bu ülkenin insanlarını ilaç kupürleriyle dolandıran, tertemiz, steril beyaz mafya. 

Türkiye, her krize girme arifesinde belli miktarda para bu ülkede hayalet olur. Bu yüzden kaç milyon insan işsiz, aşsız kalıyor. Fabrikalar kapanıyor. Herkesin 5 liralık malı 3 kuruşa düşüyor. Sonra birden hayalet ortaya çıkıyor. 3 kuruştan malı topluyor, tekrar para pompalıyor. Herşey düzelince 3 kuruşa aldıkları ediyor, 10 lira.  

Bu ülkenin inşaatçısı her zaman krize girer. Hatta ilk kriz onları vurur. Yarısından çoğu kriz sonrasında batar, ama her krizde büyüyen birileri var ki, nerede savaş olsa gider inşaatını o yapar. Rusya yıkılır, Rusya'da inşaatları o yapar. Bosna yıkılır, Bosna'dadır. Afganistan Kabil'dedirler. Kuveyt batar, oradadırlar. Şimdi neredeler? Kuzey Irak'ta. İnşaatın karşılığında para sıkıntısı çeker mi? Yoo, niye çeksin. Para yoksa Kuzey Irak'ta petrol var, silah var, uyuşturucu var. Alacaklarını tahsil edecek muhakkak bir şey var.

Bitti...

Bir başka dizi senaryosu... 

Gerçi aynı kalemden çıktı desek pek yalan da olmaz, ama işte ATV'de Salı akşamlarının izlenme rekorları kıran dizisinden bir alıntı...          

Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz. Bölüm 21, yayın tarihi Mart 2017

ÜNAL BEY: Bu Ruslar ne yapmak istiyor hocam? Geçen gün bir yazınızı okudum, çok etkilendim. 

DAVUT BEY: Hangisiydi acaba?

ÜNAL BEY: Baltık Denizi ile ilgili olan.

DAVUT BEY: Yaa meğer Ruslar sıcak denizlere inmek istemiyormuş Ünal Bey'cim. Buzulları yarıp kendilerine bir hat oluşturmuşlar. Transit Amerika.

ÜNAL BEY: Bu Ortadoğu'daki dengeleri değiştirmez mi?

DAVUT BEY: Değiştirmez. Çünkü Amerika bıraksa, Ruslar sıcak denizlere de iner, Afrika'yı da ele geçirir. Bu işler zaten böyle biliyorsunuz. Ya büyük olursunuz, ya yok olursunuz.   

ÜNAL BEY: Haklısınız, o yüzden bizden birşey olmaz. Hep arada kalırız.

DAVUT BEY: Etrafınız savaş çemberiyle sarılmışsa, bütün Dünya sizden birşey olmasın diye elinden geleni yapıyordur zaten.  

ÜNAL BEY: Yani, bir şey olacak mıyız? Olmayacak mıyız?

DAVUT BEY: Şimdi eldeki verilere bakarsak hiç birşey olmaz, ama tarihe bakarsak çok şey olur. 

ÜNAL BEY: Tarihi hiç sevmem... 

DAVUT BEY: Biliyorum. Daha önce de ifade etmiştiniz, ama gerçek şu. Suriyeli mülteciler, Iraklı mülteciler, Yemenli mülteciler Avrupa'yı darmaduman edecek ve teröre destek veren herkes bunun bedelini ağır ödeyecek. Bu bedeli yıllardır ödeyen, hem de günahsız yere ödeyen biz, bu durumdan sıyrılırsak işte o zaman çok şey değişecek.

ÜNAL BEY: Buna Özer'ler izin vermez.

DAVUT BEY: Eğer siayeyin her dediği olsaydı, bu ülkede her yıl darbe olurdu... 

Bitti...

Bugünün özeti gibi değil mi?

AMAÇ İŞ DEĞİL, FENOMENLİK...

Kanal D Ana Haber sunucusu Buket Aydın'ın askeri kamuflaj giyerek çektirdiği ve sosyal medya hesabından paylaştığı fotoğraf, oldukça tartışmalara neden olmuştu.

Bu tartışmalar aslen görevinden ziyade farklı konular içeriyordu, ancak benim değinmem gereken nokta şu. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bir uyarı yayınladı. En dikkat çekeni ise basın mensuplarının savaş veya çatışma bölgelerinde askeri kamuflaj ya da benzeri üniforma giymemeleri hususunda olanıydı. 

Uyarılar o kadar açık ki; ilkokul öğrencisi dahi anlar. Zaten vakti zamanında aldığımız savaş muhabirliği eğitim ve seminerlerinde de yıllar önce bize öğretilenlerle aynıydı. Can güvenliği birinci madde. Canını haberden önde tutma. Ölürsen veya yaralanırsan haber yapamaz, sadece haber olsun.

Çelik yelek ve kask olmadan sahada bulunma. Zira çelik yelek sadece silahın çekirdeğinden değil, şarapnel ve taş parçalarından da seni korur. 

Açık hedef olmaya gerek yok, çünkü gördük ki keskin nişancı silahı kullanan teröristler var. Son günlerde yaşandı bu olay. Allah şifa versin, tekrarını yaşatmasın ama 2 gazeteci meslektaşımız hafif yaralanmıştı. 

Hava karardığında kameraman spot ışık kullanırsa, açık hedef haline gelir. Basın mensubu askeri kamuflaj veya benzeri üniforma giyerse, açık hedef haline gelir. Balkon, cam önü, çatı, tepe gibi yüksek yerlerden yayın yaparsa, açık hedef haline gelir. Konumlarını yaptığı haberde net olarak paylaşırsa, açık hedef haline gelir. 

Tıpkı ders notları gibi değil mi?

Önceleri en çok ekran önü kıymetliydi. Yıllarca yaşayan ben dahil, sahadaki muhabirlerin yüzüne kimse dönüp bakmazdı. 

Şimdi sahada olmak moda oldu!

Önceden her muhabirin alanı farklıydı. Polis-Adliye Muhabiri, Ekonomi Muhabiri, Spor Muhabiri, Parlamento Muhabiri, Yaşam-Sağlık Muhabiri, Magazin Muhabiri, Diplomasi Muhabiri, Savaş Muhabiri görevleri ayrı ayrıydı. Herkes işini yapıyordu.

Ya şimdi?

Siz; hayırdır(!) demek geliyor içimden. Ekran önü az geldi, şimdi de saha muhabirlerinin işine mi göz koydunuz? Öyle afilli iki poz verip, sosyal medya hesabınızda paylaşıp, fenomen olmaya kalkmayın. Savaşın, çatışmanın göbeğindesiniz; yoksa mazallah...

Üstelik, bu furyayı Türkiye'de ilk kez erkek habercilerden Uğur Dündar, kadın habercilerden de Nazlı Çelik başlatmıştı. Ordu'da da ilk kez bir zamanların Kanal52'sinde, şimdilerde Ordu Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü'nde görev yapan eski gazetecilerden Esra Uyanık yapmıştı. Esra Uyanık ile Ordu'da özellikle terörün yoğun olduğu yıllarda yine sıcak haber amaçlı çatışmaların ortasında bulunduğumuz dönemler çok olmuştur. 

Bence herkes işini yapsın... 

Patron patronluğunu, spiker spikerliğini, editör editörlüğünü, kameraman kameramanlığını, muhabir muhabirliğini yapsın. Böyle boş tartışmalara da hiç gerek kalmasın...