Ekrem İmamoğlu... 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin CHP'li Başkanı. 

Ne yalan söyleyeyim. Seçilmeden önce Ordu-Giresun Havalimanı'ndaki rezilliklerini görünce, "Daha adayken bu adam böyle yaparsa, seçilince kim bilir neler yapar" diye iç geçirmiştim. Seçildi. Bakıyorum, çok da haksız çıkmadım açıkçası. Neyse; şimdi asıl konumuz bu değil.

İmamoğlu'nun seçimlerden önceki Ordu ziyaretinde, Ordu-Giresun Havalimanı'nda Ordu Valisi Seddar Yavuz'a ettiği hakaretler yeniden gündemde. Çünkü yargı ve dolayısıyla da hesap verme günü geldi çattı. 

Şimdi ben burada açıkçası İmamoğlu'yla aynı seviyeye düşüp bir devlet adamına şöyle demişti, böyle demişti diye o hakaretleri yazmayacağım. Zaten 7'den 70'e herkes görüntüleri izledi, gördü, duydu, okudu. Kimse boşu boşuna bunun tatavasını yapmasın. Aynı anda, aynı ortamda, farklı açılarda, farklı kadrajlarda çekilmiş birden fazla kamera kaydı bütün ulusal ve uluslararası televizyon kanallarında da yayınlandı. Zaten tek bir kamerada olsaydı ya o görüntüler bir şekilde afaroz edilmeye çalışılırdı, ya da 'montaj' denirdi.  

Şimdi...

Gelelim bu güne. Dediğim gibi yargılama başladı. Bakıyorum, herşey alenen ortadayken, yine aynı yalan senaryo. Hatırlayın, hafızalarınızı tazeleyin. Seçim öncesinde İmamoğlu ve Yıldırım'ın ortak canlı yayınında Gazeteci İsmail Küçükkaya ısrarla sormuştu:   

- "Vali'ye hakaret ettiniz mi efendim?"
- "Hakaret etmedim. Basitleşmiştir demek hakaretse hakaret, ama hakaret etmedim." 

Böyle demişti milyonların gözünün içine baka baka. İyi de bir sürü görüntü var!

Hatta aynı İmamoğlu, "Muazzam bir karşılama muazzam bir buluşmaya dönmüştür. Bu muazzam süreç, bence bir tuzakla sona erdirilmek istenmiştir" de demişti. Aslında bu iftirayı da hakaret ettiği Vali Bey'e atmıştı, ama "Devletin bu tür davranışlara tevessül etmesine ihtiyacı olmaz" diyerek Vali Bey hem ağzının payını, hem de daha seçilmeden ilk devlet adamlığı dersini sonradan kendisine vermişti. 

Peki bir tuzak var mı? Evet bir tuzak var. Var da; o tuzağı kuranlar da yine kendileri. İmamoğlu bir Büyükşehir Belediye Başkanı olsa eyvallah da; daha aday. Başkan değil, milletvekili değil. Havalimanı'nda VIP Salonu'nu kullanamayacağını herkes gibi kendisi de iyi biliyor. Seçil; o zaman tamam. Ben kullanabiliyor muyum? Hayır. O da kullanamaz. Niye? Kanuni hakkı yok da ondan. İşte bunu bile bile, bu tuzağı kendileri kurdular. Herşey ortada. CHP Ordu Milletvekili Seyit Torun var, Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel var, dönemin İl Başkanı Yusuf Furtun var, partililer var, slogan atmaya çalışıp ortalığı provake etmeye çalışan bazı partililer var. 

Var yani...

Tamam Ordu milletvekilleri VIP Salonu'ndan geçer. Birinci derece yakınları, yani aile bireyleri de geçer, ama başkası geçemez. Ekrem İmamoğlu, bir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı'ydı o zaman. Hal böyle olunca, kolluk kuvvetleri ve güvenlik görevlileri de görevlerini yerine getirdi. Tuzağı kuran kendileri! Ortalığı karıştıran kendileri! Hakaret eden kendileri, gerisi abesle iştigal zaten. 

Unutuyorlar. Sanıyorlar ki, o koltuklar, o mevkiler-makamlar ölünceye kadar hep onların olacak. Hiç bırakmayacaklar, hiç aşağıya inmeyecekler. Benim asıl mesleğim mesela gazetecilik. Üç katlı bir binanın orta kat kiracısıyım ben. Çok gördüm böyle asansörle inen çıkanları. Ben hep aynı katta kaldım, ama birileri hep indi, hep çıktı. Alın en basit örnek Ordu işte. O koltuklardan hiç inmeyeceğiz sananlar Ordu'da da vardı. Şimdi neredeler? Ya tevazudan kim ölmüş? Herkes bir gün gelecek tıpkı benim gibi, tıpkı herkes gibi sade birer vatandaş olacak. 

Ya siyasete boş boş devam edecek, ya da gidecek esnaflık yapacak. Bu kadar basit! 

Bir şeyi yaparken önce kurt kesiliyorsan, bedelini ödeyeceğin zaman da kuzu olmayacaksın. Dik duracaksın ya başını dik tutacaksın, ama nerdeeee!..  

Bakacağız yargı sonucuna da. Ne diyeyim! Allah kimseyi güç zehirlenmesine düşürmesin. 

Kalın sağlıcakla...