Koronavirüs, Karadeniz'e göre evrim mi geçiriyor? 

Bu tartışmaları ilk kez, "Trabzon varyantı, Rize varyantı gibi yeni mutasyonlar ortaya çıkabilir" açıklamasıyla Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Prof.Dr.Zafer Kurugöl başlattı.

Şimdi bir süredir Türkiye bu olasılığı konuşuyor.

Ordu Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Prof.Dr.Özgür Enginyurt da, "Karadenizliler'in laz inadı, cezasını hep birlikte çekeceğiz" şeklinde bir açıklama yaptı, haliyle sitemkar bir açıklama olduğu için de bir süredir bu açıklamalar da yine Ordu'da tartışılıyor. Gerçi her ne kadar Özgür Hoca daha sonra düzeltme yaparak "Biraz sempatik olsun diye 'laz inadı' tabirini kullandım" demiş olsa da, bu hızı kesmeye yetmedi. 

Ancak COVID-19 virüsünün mutasyona uğrayarak yok Ordu'da ayrı, yok Giresun'da, Trabzon'da ayrı mutasyonlara bürünmesi gibi bana göre bilimsel gerçeklikten uzak, beyin yakan tarzdan açıklamalardan kaçınılması gerektiğine inanıyorum. Sırf popülizm olsun, gazetelere, televizyonlara haber olayım mantığıyla açıklamalar yapılması, özellikle bu dönem için bence yanlış. 

Şimdi herkes birbirine soruyor. Ordulu Orduluya, Giresunlu Giresunluya, Trabzonlu Trabzonluya soruyor. 

Ne oldu da vakalar Karadeniz'de bu kadar arttı?

Türkiye'nin en büyük metropolü İstanbul. Daha düne kadar 'taşı toprağı altın' şeklinde tanımlanan İstanbul, 20 yıldır göç alıp artık nüfusu taşıyamayacak hale gelen şehirlerimizden biriydi. 

Nüfusu, bilmem kaç Dünya ülkesinden bile daha fazla düşünün artık...

Ancak 20 yıl sonra ilk kez TÜİK verilerine göre İstanbul'un nüfusu 56 bin kişi azaldı. 

Peki nereye gitti bu 56 bin kişi?

Elbette Karadeniz'e geldi. Tersine göç yaşandı. İstanbul'un ağır yaşam koşullarına dayanamayan önemli bir kesim, Karadeniz'deki memleketine, köyüne, toprağına geri döndü. Örneğin, Ordu'nun nüfusu 7 bin kişi arttı. Samsun'un nüfusu 7 bin 500 kişi arttı. Trabzon'un nüfusu 3 bin kişi arttı. Tamam hepsi göç değil, ama hepsi de yeni doğum değil.

Haliyle vaka sayılarında artışlar kaydedildi.

Sadece bu mu? 

Elbette değil. Başka bir örnek. 

Dünya zenginleri Koronavirüs'ten kaçmak için Dubai'ye taşınıyor. Haliyle vaka götürüyor. Karadeniz'in zenginleri dağlara, yaylalara, kayak tesislerine, bungalovlara taşınıyor. Haliyle beraberinde yine vaka götürüyor. Çambaşı Yaylası'nda konaklamak isteseniz, yer yok yer! Dolu bilmem kaç gün...

Hal böyle olunca, vaka azalır mı? Azalmaz tabi. 

Ordu'da sevdiğim meslektaşlarımdan Funda Altaş Şimşit, Altaş Tv'de kendi sabah programında Özgür Enginyurt hocamızı konuk etti. O programda kıymetli hocamız dedi ki; "Karadeniz'deki sayıların yüksek olmasının safi nedeni bizim sosyo kültürel alışkanlıklarımız ve sosyo kültürel yapımız."

İşte çeşitli örnekler verdi ve dedi ki; "İnsanlar köylerde yaşarken sosyalleşmek adına aynı ev içerisinde, evin bahçesinde 3-4 veya daha fazla aile bir araya geliyor. Çay sohbeti yapıyor, yemeklerini beraber tüketiyor. Dağ evlerinde, yaylalarda, kayak yapmayı bilmeyenler, kayağa merakı olmayanlar kayak yapıyor. Sokakta yürümeyenler sokakta yürüyor. Koşmayı bilmeyenler koşu yapıyor. Suç Karadenizlilerin, Orduluların kendi kabahati." 

Değerli hocama şunu söylemek isterim. Tamam, pandemiyle mücadele. Önemli. Ancak, söz konusu kapatmalar, kısıtlamalar olunca insanların ekonomik algoritmaları da bozuldu. Ekonomik dengeler değişti. Aile ve yaşam koşulları altüst oldu. Pandemi yönetimi derken, stres yönetimi de önemli. Bırakın insanlar gezsin, yürüsün, koşsun. Sonuçta Karadeniz insanı Bill Gates değil ki, oturdu yerden konuşsun. Elon Musk değil ki, milyon dolarlarıyla bir gecede Bitcoin milyarderi olsun. Hatta milletvekili değil ki, ayda 25-30 bin lira hesabına yatsın. Mülk zengini değil, safi kira gelirleriyle geçinsin. 

Ee çalışması lazım. İşletmesini yürütmesi lazım ki, para kazansın. Hayatını sürdürsün. Borcu olan borcunu ödeyebilsin, alacağı olan alacağını tahsil edebilsin. Çalışması lazım...

Dediniz ki, "15 günlük tam kapanma gelmeli. 112 Acil Sağlık hizmeti dışında hiçbir hizmet verilmemeli. Sadece ekmek hizmeti evlere sunulmalı." 

Tamam olsun. Dediğiniz gibi olsun. 

15 gün tam kapanma demek, işyeri olanın 15 gün iş yapamaması demek. 15 gün tam kapama demek, insanların 15 gün para kazanamaması demek. Ev sahipleri, işyeri sahipleri diyecekler mi? Ay sonunda 15 günlük kira ödeyin? 

Elbette demeyecekler...

O halde? Yangına körükle koşmamak, ateşe su yerine benzin dökmemek lazım.

Ne yaşadığımız şehri, ne de yaşadığımız şehrin insanlarını popülizm kurbanı etmemek gerek. Bence değil 15 gün, hiç kapanma olmamalı. 

Peki ne olmalı? Vaka sayıları daha da mı tavan yapmalı? 

Tabiki hayır. Bana düşmez bunu söylemek, ama madem durum bu kadar vahim. Sağlık Bakanlığı olağanüstü durum ilan etmeli, Karadeniz'de Ordu'yu, Samsun'u, Giresun'u, Trabzon'u-Rize'yi yakın markaja alarak hiç vakit kaybetmeden, derhal bu 5 Karadeniz illerine aşı takviyeleri yapmalı. İl nüfuslarının en az yüzde 90'ı aşılanmalı. 15 gün sonra da ikinci evreye geçilmeli. 15 gün tam kapanma yerine, o 15 günlük süre ilk doz aşının ardından ikinci 15 günü beklemekle geçirilmeli. 

Bununla da yetinilmemeli, tam kapanma yapıp milletin canını yakmaktansa iller arası seyahat kısıtlaması getirilmeli. 10 gün Karadeniz illerine giriş-çıkış yasaklanmalı. En gerçekçi çözüm, en bilimsel yaklaşım, en kestirme mücadele bana göre böyle olur, böyle olmalı ki aşağıdaki haritanın pıhtılaşmış kan rengi biraz normale dönsün. 

Herkese sağlıklı günler...