Dünya artık şunu net olarak biliyor.

Koronavirüs, yani COVID-19, 2017 yılında Çin'de kurulan ve Çin'in ilk BSL-4 laboratuvarından yayıldı. İşte o laboratuvar! 

Kaynağım, İngiliz Mirror Gazetesi'nde yayınlanan bilimsel bir makaleye ait. Üstelik ABD'nin Washington Times Gazetesi de Wuhan Viroloji Enstitüsü diye yazdı. Yaklaşık 45 milyon dolara kurulan bu uluslararası biyogüvenlik laboratuvarının, aynı zamanda COVID-19'un yani, Koronavirüs'ün en çok görüldüğü bölge olan Çin'in Hubei eyaletinin Wuhan kentinde bulunması bir tesadüf müdür? Üstelik Koronavirüs tehdidini Çin'de ilk fark eden ve meslektaşlarını bu virüs hakkında uyaran Çinli doktor Li Venliang'ın bu hastalık nedeniyle ölmesi de mi bir tesadüftür? İnanılır gibi değil... 

Tesisin 8 şiddetinde bir depreme dayanıklı yapılması bir başka detay. Üst düzey güvenlik seviyesi ile donatıldı. 2017'nin Ocak ayında Çin Ulusal Uygunluk Değerlendirmesi Akreditasyon Hizmeti (CNAS) tarafından BSL-4 standartlarını ve kriterlerini karşıladığı için resmi olarak sertifikalandırıldı. Böylece CNAS, laboratuvarın altyapısını, ekipmanını ve yönetimini inceledi ve bir CNAS temsilcisi Sağlık Bakanlığı'nın onay vermesine yol açtı, ama bu laboratuvar, uluslararası denetimciler tarafından herhangi bir teste tabii tutulmadı. 
 
Bu tip laboratuvarlardan Dünya'da sadece 30 tane bulunuyor. Bunlardan 2 tanesi de Türkiye'de. En azından çalışmalarının 3-4 sene önce Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı nezdinde Bilkent kompleksinde başlatıldığını biliyorum, ama son durumu nedir, bu konuda net bir bilgim yok.  

Bu BSL-4 tip laboratuvarların asıl amacı en yüksek seviye olarak adlandırılan hastalıklara karşı çözüm üretmek için patojen (Viral hastalıklara neden olan her türlü organizma ve madde) araştırmalar yapmak. 

Gelelim Çin'deki tesise...

Bu tesis, araştırmacılarının hem içeriye girmeden önce, hem de çıktıktan sonra kendilerini dezenfekte ederek kullandıkları bir yer. Dolayısıyla yeryüzündeki tüm virüslerin de bulunduğu, bulunabileceği bir yer. 

Peki neden Çin?

Neden Çin'deki bu laboratuvar öne çıkıyor dersiniz? 

Yanıtı şu. Çünkü Dünya'nın gelişmiş bir çok ülkesinde bu tip biyogüvenlik laboratuvarlarında denek olarak canlı hayvanların kullanılması yasak. Ancak Çin'de serbest. Haliyle bu durum, yeryüzünde daha önce eşi benzeri görülmemiş bu tür virüslerin çok rahat üretilebilmesi anlamına da geliyor. 

Hatırlayın, virüs Çin'de ilk kez 31 Aralık 2019'dan itibaren yayılmaya başlamıştı. O dönemde çıkış noktası Wuhan South China Seafood Wholesale Market yani Wuhan Güney Çin Deniz Ürünleri Toptan Satış Pazarı olarak açıklanmıştı. Bugün kapatılan bu pazarda, kapatılmadan önce yemek için canlı koalalar, yarasalar, yılanlar, kirpiler, köpekler, fareler ve kurt yavrularından tutun da, misk kedilerine varıncaya kadar 112 egzotik hayvanın canlı veya et haline getirilmiş şekliyle satışı yapılıyordu. 

 

Misk kedisi vurgusunu şundan ötürü yapıyorum. Dünya'nın bilinen en pahalı ve en az üretilen kahvesi Kopi Luwak'tır. Her yıl yaklaşık 2 milyon ton Brezilya kahvesi üretilirken, Kopi Luwak ise 450-500 kilo kadar üretilebiliyor. Bir fincan Kopi Luwak Kahvesi'nin fiyatı 100 Dolar. Yarım kiloluk çekirdek paket almak isterseniz yaklaşık 800 doları gözden çıkarmalısınız. Haliyle bu kahveyi bu kadar kıymetli yapan da üretim şekli. Misk kedilerinin dışkılarından toplanıyor. Yani kedinin dışkısında kahve çekirdekleri bulunuyor, bunlar toplanıyor, paketleniyor ve kahve bunlardan üretiliyor.   

Konuyu fazla dağıtmadan, işte Çinliler bu tür yaratıkları ellerindeki iki geleneksel çubukla kimi zaman canlı canlı, kimi zaman çorba, kimi zaman da kızarmış et olarak tüketiyordu. 

ABD'nin New Jersey eyaletindeki bilimadamları ise COVID-19'un yayılmasını iki ihtimale dayandırıyor. Ya bu laboratavarda denek olarak kullanılan hayvanlardan biri bu pazara girdi veya bu pazarda satıldı. Ya da bu virüs bir laboratuvar çalışanı tarafından bir şekilde temas yoluyla, yine bu pazara taşındı. 

Zaten Çin'deki ilk Koronavirüs vakaları da, o pazarda çalışanlarda görülmüştü. 

Koronavirüs COVID-19'un yarasa etinden yayıldığı da yaygın olarak biliniyor. Ancak yarasalardan değil, yılan etinden bulaştığı da söyleniyor. Yarasalar, 2002'de hatırlayacaksınız tüm Dünya'ya yayılan SARS virüsünün kaynağıydı.

Hong Kong'tan yayılan SARS Salgını, 37 ülkede görülmüş, 8 bin 500'e yakın vakaya ve bine yakın ölüme neden olmuştu. Rus İlaç Akademisi üyesi Sergei Kolesnikov, o dönem "Bu virüs sadece laboratuvarda üretilebilir, belki de üretim aşamasında dışarı sızdırılmıştır" iddiasında bulunmuştu. 

MERS Virüsü de ilk kez 2012 yılında Suudi Arabistan'dan bütün Dünya'ya yayılmıştı.  Türkiye'de MERS sebebiyle ilk ölüm vakası ise 2014 Ekim ayında Suudi Arabistan'da çalışan Hatay nüfusuna kayıtlı olan bir kişinin Türkiye'ye dönüş yaptıktan sonra hayatını kaybetmesiyle meydana gelmişti. 1976 yılında da Ebola Salgını vardı ki, etkileri ilk çıktığı 1976'dan 2012'ye kadar, yani tam 36 sene sürmüştü. 

Şu anda Çin'deki o laboratuvarda çalışan herhangi bir bilim insanı COVID-19 kaptı mı, ya da öldü mü onu bilmiyorum. Doğrusu bilmeyi de çok istiyorum. Ancak sadece Hubei eyaletinde Johns Hopkins Üniversitesi verilerine göre de şu ana kadar 3 bin 139 kişi hayatını kaybetti. 

21 Mart itibarı ile Dünya'da genelinde en yüksek vaka sayısı 81 bin 303 kişiyle yine Çin'de bulunuyor. Toplam 3 bin 256 kişi öldü. En fazla ölüm 3 bin 139 kişi ile Hubei'de. Bunun yanında Henan, Heilongjiang, Beijing, Guangdong, Shandong, Anhui, Chongqing, Hainan, Hebei, Hong Kong, Hunan, Shaanxi, Sihuan, Tianjin, Xihjiang, Gansu, Guangxi, Guizhou, Liaongi, Yunnan, Fujian, İç Moğolistan, Jiangxi, Jilin ve Zhejiang kentlerinde vakalar sık görülüyor.  

Ancak enterasan olanı, Çinliler'de son 3 gündür ölümle sonuçlanan vaka yok. Aksine sadece Hubei'de 59 bin kişi de kurtarıldı.

Virüs, solunumdan daha ziyade 'temas' yoluyla bulaşıyor ve yayılıyor. Yani virüs kapmış birine sarılmanız, öpüşmeniz hatta tokalaşmanız dahi virüs kapmanız için yeterli. Şu ana kadar Dünya'nın irili ufaklı 206 ülkesinden 166'sına kadar resmen ulaşmış durumda. Çin, İtalya, İspanya, İran, Almanya, ABD ve Fransa 10 binin üzerinde vakaya sahip ülkeler. 

Türkiye ise 670 vaka ile 166 ülke arasında en çok vakaya sahip 27'nci ülke konumunda. Ölümle sonuçlanan listede de, 9 kişiyle 31'inci sırada.  

Türkiye için de hem vaka sayısı, hem de vaka neticesi hayatını kaybeden sayısı giderek artacak gibi görünüyor. 

Yani anlayacağınız şimdilik hal böyleyken, yeniden gelelim 1,5 milyar nüfusa sahip Çin'e... 

Ne dersiniz? 

Virüsün yayan bu pirinç cumhuriyeti mensubu Çinliler, aşıyı da bulmuş ve tüm Dünya'dan da gizliyor olabilirler mi?

Ne dersiniz?